pangu nugua caishen

[b][/b]
[i][/i]
[u][/u]
[code][/code]
[quote][/quote]
[spoiler][/spoiler]
[url][/url]
[img][/img]
[video][/video]
Smileys
smile
smile2
spook
alien
zunge
rose
shy
clown
devil
death
sick
heart
idee
frage
blush
mad
sad
wink
frown
crazy
grin
hmm
laugh
mund
oh
rolling_eyes
oh2
shocked
cool
[pre][/pre]
Farben
[rot][/rot]
[blau][/blau]
[gruen][/gruen]
[orange][/orange]
[lila][/lila]
[weiss][/weiss]
[schwarz][/schwarz]
pangu nugua caishen
pangu nugua caishen
Posts: 66 | Last online: 01.01.2023
Name
pangu nugua caishen
Date registered
11.29.2020
Sex
not specified
    • Nurettin Yıldız: İslam'da 6-7 Yaşındaki Çocuk Evlenebilir.
      şeriat arapça'da patika anlamında, allah tarafından peygamberlere ameli pratik konularda vahyedilen kanunlar mecmuasıdır. buna karşılık tarihi bir realite olarak Şeriat fakih islam hukukçusu veya müctehid denen bir takım din alimlerinin belli bir muhakeme(hüküm çıkarma usulü kullanarak esas itibariyle ayet ve hadislerden muhammedin söz ve fiilleri hakkındaki rivayetlerden, haberlerden çıkardıkları hükümlerin mecmuudur, fıkıh külliyatıdır. Şeriatın bu tarihi yönüyle insan yapısı olduğu da apaçık bir gerçektir. ilham kaynakları ne olursa olsun, o, insanlar tarafından inşa olunmuştur.

      Şeriatta taklit mantığı usuli fıkıh olarak sistemleştirilmiştir. Usuli fıkıh, Şeriatın ruhu konumundadır. Fıkıh usulünde esas olan Kitap/Sünnet / İcma-i Ümmet / Kıyas-ı Fukaha dır. fıkıh binası bu 4 temel üzerinde yükselir. Kıyas Ayet ve Hadislerdeki hükümlere mantıksal benzetmeler yaparak fıkhi ameli-pratik meseleleri halletme, yeni hükümlere ulaşma faaliyetidir ki buna ictihad da denir. Kıyas metodu karşısında müctehid fakihlerin tavrı da birbirinden bir hayli farklı olmuştur. Kıyasda esas itibariyle taklit ve benzetme mantığı geçerli olduğu halde yine de akli muhakeme etkin bir rol oynadığı için, bazı fakihler bu metodu Ayet ve Hadis hükümlerinin dışında kanun uydurma faaliyeti olarak görerek ona şu veya bu ölçüde muhalefet etmişler(fakat yine de onu reddettikleri zaman bile ondan tamamen uzak kalamamışlar) bazıları da onu adeta bayraklaştırarak, onu istihsan denilen en gelişmiş şekliyle bile kullanmakta bir mahzur görmemişlerdir. Bu yüzden fakihlerin kıyasa ağırlık verenleri Ehli Rey aksi tavır takınanları ise Ehli Hadis olarak anılr.

      Şeriatın doğuşundaki mantık kuran'ın indiği iptidai ve yarı vahşi toplumun kendi kendine sağlam muhakeme yürütmekten aciz olan insanları için, önlerinde taklit edecekleri örneklerin olması kesin bir ihtiyaçtı. Onlar doğruyu ancak güvendikleri otoritelerden öğrenebilirlerdi. Bu da ilk kaynak olarak Allahın Kitabı, ikinci derecede muhammedin sünneti idi. Ashab ve ilk müslümanlar hayatlarını bu çerçevede, Kitabı ve Peygamberi taklit ederek tanzim ettiler ve karşılaştıkları bireysel ve sosyal hemen her problemi bu kaynaklara başvurarak hallettiler. Derken sonrakiler Tabiyun bunlara ek olarak Ashabı, ondan sonrakiler Tebei Tabiyun bir öncekileri taklit edegeldiler ve taklit bayrağı onlardan Müctehidlerin eline geçti. Müctehidler esas itibariyle bu taklit çizgisinde yürüdüler. Sonraki nesiller ise Kuran'ı muhammedi, Ashabı ve Asrı Saadeti efsaneleştirmekle kalmadılar ilklerden hemen sonraki nesilleri ve Müctehidleri de efsaneleştirdiler, ictihad kapısının kapandığını ilan ettiler, dini tamamen taklitten ibaret hale getirip dondurdular.

      şeriat çölde göçebe, yarı kasaba hayatı yaşayan bir toplumda şekillenmeye başlayan ilkel bir hukuk sisteminin çok daha medeni bir hayat yaşayan imparatorluk toplumlarına adaptasyonunun ifadesi olduğu için, Orta Çağ şartlarında, devrinin belki en ileri hukuk sistemiydi. Fakat problem, onun bugünün her bakımdan çok daha gelişmiş bir dünyasında da geçerli olduğu iddiasından doğmaktadır. Halbuki, insanlığın bugünkü entellektüel ve sosyal noktasında Şeriatı mantığı usuli fıkhı ve bu mantığın sonucu olan hükümleriyle bir bütün olarak benimsemek, yine bütün bir insanlık olarak ulaştığımız tekamül noktası açısından irtica olur. şeriat dar anlamda, daha ziyade klasik müslümanlık anlaşının hukuki ve şekli tarafını ifade etmekle beraber, o, daha geniş anlamıyla, Akaid(inanç ve iman esasları) hükümlerini de içermekte ve ayrıca Hadislere veya Peygamberin sünnetine önem vermesiyle bu kaynağın yoğurduğu ahlak, tarikat, efsaneler, hurafelerle de içiçe geçmektedir, Bu bakımdan, Şeriatın, topyekun geleneksel islam anlayışı olduğunu söylemek de mümkündür. Veya daha açık bir ifadeyle buna Şeriatçı Müslümanlık denebilir. öyle ki Müslümanların büyük çoğunluğunu içine alan Ehli Sünnet tabiri bu tavrın ifadesi olarak ortaya çıkmıştır.

      şeriatçılık özündeki taklit mantığının, efsanevi zihniyetinin ve beslendiği hurafi kaynakların doğal bir sonucu olarak, başından itibaren daima hür tefekkür ve pozitif bilim zihniyetiyle bağdaşmaz bir yapı arzetmiştir. Bu yüzden de o, felsefeyi tekfir etmiş küfür saymış, deneysel tecrübi bilimleri veya onlara benzeyen her şeyi de mahkum etmiş, bunları medreselerinden kovmuş, bunlarla uğraşanları bazen idama kadar varan ağır cezalara çarptırmış, kendi kurumlarında şeri ilimler den başka birşeye hayat hakkı tanımamaya gayret etmiştir. Şeri ilimler akaid, kıraat, tefsir, fıkıh, tasavvuf vs gibi nakli yani nakle dayanan ilimlerdir. tabii bunlarla serbest araştırma ve tefekkürde olduğu gibi, yaratıcı düşünce söz konusu değildir. islam aleminde felsefe ve bilim, Şeriat sayesinde değil, Şeriate rağmen gelişmiş, bu iki farklı anlayış arasında bütün tarih boyunca daima ihtilaf çekişme olagelmiştir. insanlığın milyonlarca senelik tekamülü boyunca insanlık medeniyeti gitgide bir serbest düşünce ve pozitif bilim medeniyeti haline geldikçe, Şeriatçı zihniyet müslümanların bu medeniyete uyumlarında önlerindeki en büyük engel olmuştur. Şeriat müslümanların bilimsel zihniyet ve İnsan Haklarına dayalı modern medeniyet karşısındaki geriliklerinin başlıca sorumlusudur.

      Şeriat temel insan Hak ve Hürriyetleriyle bağdaşmaz bir yapıdadır totaliter bir idelojidir. insan hayatını A'dan Z'ye bütün ayrıntılarıyla bizzat düzenleyerek kişisel insiyatifi, özgürlüğü iptal etmekte, düşünceyi dondurmakta, mensubunu adeta robotlaştırmaktadır. Onu insan Hak ve Hürriyetlerine dayalı Plüralist Demokratik Rejimle de bağdaştırmak mümkün değildir. iktidarı, tek başına ve ebedi olarak istemekte, kendi dışındaki hiçbir siyasi cereyana veya inanç sistemine iktidarda söz hakkı tanımamakta Gayri Müslimleri ikinci sınıf vatandaş Zımmi statüsüne mahkum etmektedir. Hilafet totalitarizmin adı dır. Şeriatta fikir, vicdan, din, ibadet, ilim özgürlüğü yoktur. Yalnız o, bu konuda, yine de Ortaçağ Hristiyanlığı kadar ileri gitmemiş, insanlar üzerindeki baskısını, hiç olmazsa, aslen Gayr-i Müslim olan insanları fiziksel zorlamayla Müslüman yapmaya kadar vardırmamıştır. Bununla birlikte, manevi baskı daima varolagelmiştir. Birey islam'a girerken bir dereceye kadar özgürdür ama İslam'dan çıkma hak ve hürriyetine sahip değildir. Müslüman ebeveynin hatta sadece Müslüman babanın çocukları da Müslüman olmak zorundadırlar; akılları erdikten sonra kendi özgür iradeleriyle bir başka dini seçme gibi bir hakka asla sahip değildirler. Müslüman bir bireyin İslam'dan vazgeçtiğini ilan etmesi veya bu yönde bir davranışta bulunmasının irtidadın cezası doğrudan doğruya idamdır. Hatta bu idam, diri diri derisi yüzülmek, ateşte yakılmak gibi şekillerde infaz edilebilir.

      Şeriatte insanın küfrüne delalet eden bütün söz ve haller Elfazı Küfür denilen bir listede tek tek sayılıp dökülmüştür. Değil tamamen islamdan vazgeçtiğini bildirmek, o listede yer alan herhangi bir sözü sarfetmenin veya bir eylemde bulunmanın cezası mürteddin hükmü gereğince, idamdır. Onun avaz avaz Müslümanlığını haykırması bile bu hükmü değiştirmez. insanları fikir ve inançlarıyla yargılayan engizisyon mahkemeleri islam aleminde de bütün bir tarih boyunca hiç eksik olmamıştır hatta değil akaide aykırı fikirlere sahip olmak sadece farz olan bazı ibadetlerin terk edilmesinin cezası bile idamdır. bütün ısrarlı baskılara rağmen namaz kılmamayı sürdüren bir bireye, döve döve öldürme haddi şeri cezası tatbik edilir.

      Şeriatın belirgin özelliği insanlar arasında katiyen eşitliği kabul etmemesi, insanları dinsel açıdan kesin bir ayırıma tabi tutmasıdır. Şeriat, insanlığı, esas itibariyle, iki ana zümreye ayırır: islam milleti ve küfür milleti veya coğrafi olarak: Darülislam ve Darülharp. Müslümanlar şerefli üstün insanlardır; Kafirler ise alçak, rezil, hayvan gibi mahluklardır. Şeriat, bütün Gayri müslimlere kin ve nefret doludur. Onlar, Müslümanların daima horlanması ve nefret edilmesi gereken can düşmanlarıdır ve şeriat onları horlamak için de hiçbir fırsatı kaçırmaz.

      Şeriat Gayri Müslimlere karşı korkunç bir nefret duygusuyla dolu olduğu gibi, bunların arasında sadece Ehli Kitap tabir edilen Hristiyan ve Musevi gibi dini zümrelere hayat hakkı tanır. Müşriklerin, Ateistlerin, Agnostiklerin, Komünistlerin hakkı ise ölümdür. Şeriat vatandaşlık statüsü açısından Zımmi tabir ettiği bu Ehli Kitap Gayri Müslimlere de kendi toplumunda ancak kerhen istemeyerek tahammül eder. O, onların hak ve hürriyetlerini mümkün olduğunca kısıtlar ve onları Müslümanlara nisbetle aşağı bir statüye mahkum eder. Zımmi hükmünde yani islam olmayan Ehli Kitap ve diğer bütün Gayri Müslimler, genel kural olarak Harbi yani kendileriyle savaşılan kimselerdir.

      Şeriat, Ehli Kitap Gayri Müslimleri, hayatlarını tehdit ederek Müslüman olmaya zorlamaz ama yine de onların hayatını, onu zindana çeviren öylesine hükümlerle kuşatmıştır ki onların Bari Müslüman olayım da kurtulayım dememeleri için büyük bir inanç ve irade gücü gerekir. Zımmilerin asla siyasal iktidara talip olma hakları yoktur. Hatta onlara, zorunlu kalınmadıkça, hiçbir idari mevki de verilmez. Onlar Müslümanlara emir veremezler islam üstündür ona asla üstünlük olamaz Hadisi gereğince, bir Müslüman, Gayri Müslim bir patronun emri altında çalışamaz. Onlar, Müslümanlardan farklı tarzda giyinmek ve kıyafetleriyle hemen ayırılmak zorundadırlar.

      Müslüman kadınlar ve gayri müslimler kıymetli, gösterişli elbiseler giyemezler. At ile deve ile dolaşamazlar ve şehir içinde kaldırımda yürüyemezler. Müslümanların binalarından daha yüksek bina inşa edemezler. Dinlerinin propagandasını yapmaları da kesinlikle yasaktır. Haç vs gibi Küfür Alametlerini göze batacak şekilde sergileyemezler, çan çalamazlar. Alenen bayramlarını kutlayıp eğlenemezler. Müslümanların önünde içki içemezler. Cenaze merasimlerini bile gizli yapmak, ölülerini gizlice defnetmek zorundadırlar. Nüfusları artıp ta mutlak gereksinim doğunca dahi, yeni mabet inşa edemezler, hatta mevcutlarını da genişletemezler. Zımmilerin müslümanlara karşı şehadetleri geçmez ve tabii ki müslümanları zımmiler yargılayamazlar dünyaları birbirinden öylesine kesin çizgilerle ayrılmıştır ki birbirlerine varis olmaları da söz konusu değildir.

      Şeriatin gayri müslimlere karşı amansız düşmanlık ve sonsuz nefret tavrı Kıyamet Alametleri cümlesinden olarak rivayet edilen ve bütün Sünni ve Şii Akaid kitaplarında mutlaka inanılması gereken inançlar cümlesinden olarak zikredilen Mehdi'nin Zuhuru ve onunla beraber isa'nın nüzulu gökten yere inişi inancıyla da en son derecede kendisini göstermektedir. Bu inanca göre, islam, kıyamete yakın bir zamanda, başlangıcındaki gibi tekrar garipleşecek yalnızlaşacak bütün yeryüzünü fesat kaplayacak Deccal insansı acaip mahluk insanları doğru yoldan saptıracak ve olmadık zulümler işleyecek, işte tam o sırada Peygamber sülalesinden Mehdi çıkacak ve hala göklerde yaşamakta olan İsa da yeryüzüne inip onunla birleşecek, bunlar büyük mucizeler gösterecekler, Deccali ve bütün Gayri Müslimleri mahvedip yeryüzünde müslümanlardan başkasını sağ bırakmayacak, böylece mutlak bir müslüman hakimiyeti kurulacak, hatta bu arada -Kafirler gibi- yeryüzünün bütün domuzlarını da kırıp geçirerek bu hayvanın da neslini tüketeceklerdir. Böylece Şeriatta, istisnasız Küffara karşı amansız bir jenosid politikası en temel bir dini inanç seviyesine yükseltilmektedir.

      Şeriat ayrım gözetmeksizin Gayri Müslim dünyaya karşı kini Küfre veya Batıla teşebbüh benzeşme hükmü ile olanca şiddetiyle tezahür etmektedir. Bu anlayışta müslüman, mümkün olan her sahada Kafire muhalefet edecek, ona benzememeye çalışacaktır. Böylece kılık-kıyafetinden yemek yeme tarzına kadar hemen her şeyde ondan farklılaşacak öyle ki bir bakışta onun Müslüman mı, Gavur mu olduğu hemen belli olacaktır. Şeriatçılar Batıla teşebbüh meselesiyle ilgili Hadis ve Şeri hükümlerden yola çıkarak Asrı Saadet'e dönmek Peygamber devrindeki hayat tarzını, Sünneti aynen ihya etmek istemektedirler. Bunun için de Avrupai Gavur kıyafetine, evlerin Avrupai tarzda döşenmesine avrupai tarzda masada ve çatal bıçakla yemek yemeğe, Latin Alfabesine, miladi takvime şiddetle karşı çıkmaktadır. eskiden aynı mantıkla veya bidat hükmüyle teknik icatlara ve bunun gibi her çeşit yeniliğe de karşı çıkıyorlardı. Ama ezeli düşmanları karşısındaki bitmek bilmeyen ağır hezimetlerden sonra nihayet düşmana aynı silahla mukabele etmek hükmüyle bu kabil teknik icatları benimsemeye karar verdiler. ideolojileriyle bağdaştırılması imkansız olan özgür düşünce ve ilmi zihniyeti benimseyemedikleri için, bu sahada da düşmanlarını ancak çok geriden takip etmekten başka birşey yapamamaktadırlar.

      Şeriatta manevi kardeşlik münhasıran islam kardeşliğidir müslüman kafirler ile kardeş olamaz, bütün insanların kardeşliği katiyen mümkün değil. şeriata göre müslümanlar bütün gayri Müslim dünyayla devamlı harp halindedirler; onlarla barış geçicidir. Gayr i Müslimlerle maksimum 10 yıllık barış anlaşmaları yapılabilir yeryüzü islama aittir. Dünyada bir tek devlet olabilir; o da Şeriat Devlet,i hiç kimse islami inancı kabule fiziksel olarak zorlanmadığı halde, islami hükmün hakimiyetin, bütün dünyada her çeşit şeran meşru araca başvurarak ne pahasına olursa olsun, tesis edilmesi farzdır. Cihad farzı kifaye dir yani Müslümanların içinde kafi bir miktarı, bu şekilde her yıl yeni beldeler fethetmek üzere Kafirler ile savaşa gitmezse, bütün Müslümanlar günahı kebir büyük günah işlemiş olurlar. islam Devleti'nin sınırları, bir gün bütün yeryüzünü içine alacak şekilde, mütemadiyen ve muntazaman genişletilmek zorundadır ancak dünya fethedilip hüküm müslümanların tekeline geçincedir ki savaş bitmiş olacaktır.

      Müslümanlar gayrı müslimlere ancak şu 3 teklifi ederler: Müslüman olun o zaman bizimle eşit statüye geçersiniz. Bunu istemiyorsanız, o zaman bize cizye verip Zımmi hükmüyle boyunduruğumuz altına geçin. Bu iki şıkkı da kabul etmezseniz, o zaman sizi mağlup edip ülkenizi fetih, sizi de esir edinceye kadar sizinle savaşırız. Esir alınan Ehli Kitap savaşçılarının akıbeti ise tamamen peygamber varisi,vekili sayılan İslam İmamı'nın iradesine tabidir. isterse onları toptan katlettirir, isterse köleleştirir, isterse Zımmi statüsüyle serbest bırakır.

      Dünyanın fethi hususunda geriye gitmek asla kabul edilemez. Dün Darülislam olan bir belde, bugün Darülküfür veya Darülharp, Darürridde halinde kalamaz.Dolayısıyle ne yapılıp edilmeli, yeryüzünün bütün müslümanları seferber edilerek o beldeler en kısa zamanda tekrar İslam'ın hükmüne geçirilmelidir. Her günleri bu amaçla maksimum cehd ile geçmediği takdirde, Müslümanların tamamı, anasıyla zina etmiş gibi günah işlemiş olurlar. imam Azam Ebu Hanife ve daha başka fakihlerin bazı fetvalarından, bir kısım Şeriatçılar, çifte ahlak standardı çıkarmışlardır. Böylece Harbilere karşı veya Darülharpte Darülislamda haram olan faiz vs gibi birçok muameleyi mübah haram olmayan addederler, bunlardan Avrupa'da zinayı bile mübah addedenleri vardır. allah dan fakihlerin çoğu bu çifte ahlak standardı anlayışını şiddetle reddetmişlerdir.

      Türkiye ve emsali diğer ülkeler şeriatın lağvedilip küfür ahkamının icrai ile darürridde mürtedler beldesi haline gelmiştir. Şimdi bu ülkenin küfrün hakimiyetinden kurtarılıp tekrar şeriat Hükümetinin tesisi, erkek-kadın, genç-yaşlı, sakat-sağlam, borçlu-borçsuz, hür-köle bütün müslümanların üzerine en büyük farzdır farzı ayndır. müslümanlar Türkiye'nin küfür düzeni ile harp halindedirler ve burada harp halinde caiz olan her şeyi yapmak da caizdir. Müslümanların bu cihad cephesinde yer almayan kim olursa olsun, mürted dinden çıkmış hükmüne tabidir. Dünya ve bütün nimetleri, o murdar kafirler için değil, Müslümanlar için yaratılmıştır. Müslüman olmayan bir dünya varsın yok olsun! Bu dünya ya Müslüman olacak veya hiç olmayacaktır.

      bu hükümlerle ve temel esprisiyle katıksız totaliter bir rejim olan şeriatın, insan hakları rejimi olan demokrasiyle bağdaştırılması elbette mümkün değil demokraside insanlar inançları, cinsiyetleri, ırkları ne olursa olsun, bir tarağın dişleri gibi birbirlerine eşittir ve memleketin idaresinde aynı derecede söz sahibidirler. Demokrasi bir uzlaşma ve barış düzeni, plüralist bir cemiyet modelidir. Bu rejimde her ideolojik zümre, insan haklarına saygılı olmak şartıyla, iktidar mücadelesine katılır ve halkın çoğunluğunun rızasını kazanırsa, işbaşına geçip legal sınırlar içinde kendi hükümet programını uygular ama ne azınlıkların haklarına tecavüz edebilir ne de devri olarak yapılan seçimlerde çoğunluğun rızasını kaybetmesine rağmen iktidarda kalmaya kalkışabilir. Halbuki böyle bir durum şeriat için mümkün değildir.

      Şeriatta hukuki cezaların birçoğu, işkence, yani bedene eziyet niteliğindedir. Bu mahiyette olan belli başlı cezalar, günümüze kadar sopa ve kırbaçla dövme, el ve ayak kesme, recm taşlayarak öldürme, diri diri yakma, diri diri derisini yüzme gibi şekilleriyle uygulanagelmiştir. Bununla birlikte, bu cezaların hiç birisini Şeriat icat etmiş değildir. Bunlar tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde mevcut olmuştur. İnsanlık, binlerce sene boyunca, adalet adına, insanlara işkence edilmesini genellikle normal karşılamıştır ama insanlığın milyonlarca seneden beri devam eden tekamülü ilerleyip insan ruhu inceldikçe insan hakları düşüncesi geliştikçe, işkence türündeki bu cezalar artık insanların gözüne barbarlık olarak görünmeye başlamış ve bunlar yavaş yavaş terkedilerek, adaletin sağlanması için, bunların yerine daha insani cezalar ikame edilmiştir. Ne ki şeriatin kabahati sinesinde doğduğu arap toplumu ile diğer Ortadoğu toplumlarındaki geleneksel ceza hukukunu hemen hemen aynen devralması değil fakat ilahi kanun hükmüyle dondurup hiçbir yumuşama kabul etmeden her devirde aynen-tıpatıp takip etmesi, hatta İnsanlığın ulaşmış bulunduğu bugünkü tekamül noktasını hiç kaale almadan ve ilahi kanundan taviz vermemek sloganıyla onu aynen tatbik etmeye çalışması, insanlığı tekrar vahşet devrine döndürmeye kalkışmasıdır.

      işkenceci ceza sistemini Şeriat icat etmediği gibi, kölelik müessesesi de ondan binlerce sene öncesinden beri mevcuttu. İnsanlar ilkin, harplerde esir aldıkları düşmanlarını hemen gaddarca öldürürlerdi. Sonra hem insani hisleri biraz daha geliştiği için hem de bunun menfaatlerine daha uygun olduğunu görerek esirlerini hayatta tutup kendi hizmetlerinde çalıştırmaya başladılar. Böylece kölelik, hemen her medeniyette, her kadim cemiyette büyük bir yer tuttu ve medeniyetin gelişmesinde büyük bir rol oynadı. Mezopotamya medeniyetlerinde veya bunların varisi olan kadim Yunan ve Roma medeniyetlerinde kölelik pek büyük bir yer tutmakta ve bilhassa Yunan ile Roma'da kölelere genellikle fevkalade kötü muamele edilmekteydi.Dolayısıyla kölelikten Şeriat'i sorumlu tutmak söz konusu değildir. İslam ülkelerinde kölelere, hemen hiçbir zaman, mesela ta 19nc asra dek avrupa müstemlekelerinde ve Amerikada olduğu kadar zalimane davranılmamıştır.

      Neki pek olumlu tarafına rağmen, Şeriat'in kölelik konusundaki büyük ayıbı da, doğrudan doğruya köleliği lağvetmek için gerekli adımları atmaması, hatta aksine - kölelik hakkındaki hükümleri de değişmez ilahi kanunlar olarak ele alması sebebiyle- ona kalıcılık özelliği kazandırması, onu ebedileştirmesidir. Öyleki müslüman ülkeler, köleliği ancak İnsan Haklarının bayraktarlığını yapan Avrupa-Amerika ülkelerinin zoruyla 19. ve 20. asırlarda lağvedebilmişlerdir. Osmanlı köleliği lağvı, 1876'dadır. Köleliği en son lağveden devlet Moritanya ve bunu resmen ancak 1980 yılında gerçekleştirmiştir. Türkiye'de bazı Şeriat alimlerinin köleliğin asla lağvolunamayacağını, çünkü fıkıh klasiklerimizin kölelik hükümleriyle dolu olduğunu dolayısıyla her devirde bu ilahi hükümlere göre hareket etmek zorunda olduğumuzu, öyle çağdaşlık, insanilik vs gerekçesiyle hiçbir kulun bunları ilga etmeye yetkisi olmadığını savunduklarına şahsen tanık olmuşumdur.

      Şeriat'ın zamanımıza göre fevkalade irticai bir cephesini de Kadın Hakları meselesi oluşturmaktadır. ortaya çıktığı zaman kadınların arap toplumundaki statüsüne nisbeten genellikle daha ileri bir adım teşkil etmekteydi. Ama değişen, ilerleyen, tekamül eden toplum yapısına rağmen "İlahi Kanun" sıfatıyla asırlarca önce vaz'ettiği hükümleri dondurduğu, onları her devirde aynen uygulamak istediği için, şimdi kadınlara karşı büyük bir zulüm kurumu haline gelmiş bulunmaktadır. Şeriat, kadınlar ve kadın-erkek münasebetleri hakkındaki o ilkel-çağdışı anlayışıyla, toplum hayatını zehirlemekte, daha insani, adilane, dengeli, haysiyetli, üretken ve huzurlu bir toplum hedefi önünde mutlaka aşılması gereken büyük bir engel olarak durmaktadır.

      Şeriatta kadın bir yarım insandır ve bu bakımdan bir nevi kölelik statüsüne sahiptir. Onun adeta bizatihi bir değeri, şahsiyeti, varlığı yoktur da ancak erkeğe olan hizmeti nisbetinde kıymet taşımaktadır. Şeriat'ın kadın meselesindeki temel esprisi budur. Kadın, Şeriat'ta, hemen hemen münhasıran anne sıfatıyla yüceltilmiştir. O, sanki erkeğe çocuk doğuran bir kuluçka makinesi hükmündedir. Cinsel planda bile o, kocasına kendini adeta satmaktadır. Şeriatta mehir anlamı budur. Erkek kati surette karısı üzerinde hakimdir ve onun efendisidir. Zaten kadın, bütün hayatı boyunca daima bir erkeğe tabi olarak yaşamaktadır. Çünkü o, kocasından önce de babasının mutlak otoritesi altındadır. Ve yine o, kocasının ölümünden sonra da oğlunun hakimiyeti altına girer...Baba, kız çocuk üzerinde o derece söz sahibidir ki birçok Şer'i Mezhebe göre, baba, onu, rızasını almadan dahi "kocaya verebilir". Hatta o daha büluğa ermeden de onu nikahlayabilir ve o, büluğa erdiğinde bu nikaha razı olmadığını bildirirse, kimse onu dinlemez. Evlilikte bir de velayet şartı vardır. Kadının "veli"si; kendisine neseben en yakın olan erkektir.(oğul, erkek torun, baba, babanın babası, aynı babadan erkek kardeş vb. gibi) Şeriat'teki umumi kaideye göre, velisinin rızası yoksa, kadının nikahı sahih(geçerli) olmaz. Yani kadın, genel kural olarak, bir erkeğin izni olmadan evlenememektedir.

      nisbeten daha liberal olan hanefi'de kadın, kendi başına dengi küfvü olmayan bir erkekle evlenirse, velinin onları ayırma hakkı vardır. Kureyşli bir kadın, bir arapla veya bir Arap kadını bir Türkle evlenmişse, üstünlük Araplar içinde Kureyşte ve Müslümanlar içinde de Araplarda olup; Arap olmayan bütün Müslümanlar da ancak birbirinin dengi olduğu için, onun velisi bu evliliği feshettirebilir. Şeriat ırkçılığa cevaz vermekte ırkçılığı hukuk sistemi haline getirmekte ve ona ilahi yasa şeriat kılıfı giydirmektedir. Kadın, kocasına, Şeriata ters düşmeyen her hususta mutlak surette itaat etmekle yükümlüdür. Buna dayanak olacak Hadis hazır, bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim Bu çerçevede, karısını kendisi için süslenmeye ve onun isteği olsun veya olmasın kendisiyle cinsel birleşmeye zorlayabilir. Kadın serkeşlik ettiği zaman ise, kocası onu dayakla tazir yola getirme tedip hakkına sahiptir. Kadın daha baştan kocasının böylesine kölece emri altında olduğu için, teorik olarak kocasına karşı sahip olduğu hakları fiilen kullanama ve daima ezilir. Müslüman kadının durumu, günümüze kadar, genellikle, 14 asırlık bir mezalim tarihi olarak süregelmiştir. Bu asırlar zarfında kadınların toplum yaşamında iyi bir statüye sahip olmaları nadirdir ve bu da daha ziyade münferit vak'alar şeklinde ortaya çıkmıştır.

      Şeriatte kadının yarım insan veya bir nevi köle statüsü, hemen her sahada kendini gösterir. o, diyet ve sair para cezalarında, mirasta hep yarım adam hükmündedir. Şeriatte kadını erkeğin oyuncağı haline getiren bir müessese talak boşama dır. Şeriatte boşanma diye bir şey yoktur ancak erkeğin kadını boşaması vardır. Kadıncağızın adeta bütün kaderi, onun iki dudağı arasındadır 3 defa boşsun dedi mi artık fermanı imzalanmış, yuvası yıkılmıştır. Tek taraflı olarak erkeğe tanınmış bu boşama hakkı 14 asırlık şeriatin kadınları esir statüsünde tutma politasının en önemli vasıtalarından biridir. Erkeğin tek başına ve keyfi boşama hakkına veya silahına karşı kadının tabii ki boşama hakkı yoktur. Ama bazı çok sınırlı hallerde kadıya müracaat ederek boşama kararı verilmesini isteyebilir ve ancak kadı(erkek tabii) münasip görürse bu mümkün olur.

      Şeriat kadın-erkek münasebetlerinde alabildiğine ilkel bir zihniyeti temsil eder. O her iki cinsin dünyasını en keskin çizgileriyle birbirinden ayırmıştır. tesettür, haremlik-selamlık, kaç-göç müesseseleri ile kadını surlar gerisine hapsetmiştir. çünkü insana hiç mi hiç güveni yoktur. En zorlayıcı tedbirlerle her ikisinin dünyası birbirinden tamamen ayrılmadığı takdirde, her ikisinin de otomatikman hemen kötülüğe kayacaklarına inanmaktadır. Ona göre, kadın ve erkek, bir araya gelince derhal kimyevi reaksiyona giren elemanlar gibidir. Kadın erkek için tepeden tırnağa avrettir vücudunun her santimetrekaresiyle onun gözüne haramdır, çürümüş cesedinden geriye kalan kemikleri de. bugün de çok okunan Birgivi Vasiyetnamesi nin Kadızade Şerhi isimli 18.asra ait bir Osmanlı Şeriat kitabında şu korkunç satırlar yer almaktadır. Hz Aişe bildirildi ki hür bir kadının bütün bedeni avrettir yalnız bir gözü avret değildir çünkü bunda zaruret vardır Kadın güzel olsun, çirkin olsun, yaşlı ve kocamış olsun, genç olsun, sağ olsun, hatta mezarda çürümüş kemiklerine bile bakmak caiz değildir, demişlerdir. Bakan genç olsun, ihtiyar olsun aynıdır. Yine Osmanlıların son devir Şeriat alimlerinden M.Zihni'nin nimeti islam isimli meşhur fıkıh ilmihal kitabında şöyle denmektedir Kadın, namahrem kimseye görünmemek üzere, yüzünü ve baştan ayağa kadar bütün endamını ve hatta elbisesini dahi örtmeli, gizlemelidir Yüzlerini ve ellerini ve hatta ayaklarını namazda açık bulundurabilirler lakin zaruret olmadıkça, mahrem olmayana bunları dahi gösteremezler. Sokakta yüz açmak ve elbisesinin kolunu veya eteğini örtüden çarşaftan dışarı çıkarmak Şeriatin emrine muhaliftir. Yüz mahrem değildir tabiri, namaz dışında doğru değildir.

      Şeriat kadını işte bu derece örtüp kapatarak, gizleyerek onun adeta varlığını ortadan kaldırmıştır. Bu dereceye düşürülmüş bir kadında artık şahsiyet ve kişisel insiyatif aramak ve ondan sosyal hayata etkin bir şekilde katılmasını beklemek beyhude olur. Yine böyle bir kadının tahsil, bilim, meslek edinme, çalışma gibi hak ve hürriyetlerinden bahsetmek boş laftır, büyük bir samimiyetsizliktir. Böylece kadın-erkek münasebetlerine hakim olan bu patalojik, bu anormal anlayış, iki cinsi birbirine adeta düşman etmiştir. Onların ömürleri birbirlerinden çekinmekle, birbirlerinden korkmakla geçmektedir. Kadın, erkeğin kendisine tecavüz etmesinden korkmakta, erkek kadının kendisini baştan çıkarmasından insanlarımız, küçüklüklerinden itibaren şeriat geleneği tarafından bu anlayışla terbiye edildiği, böyle şartlandırıldığı için, gerçekten de, tam Şeriatin tarifine uygun bir şekilde, karşı cinse, cinsi, şehevi olmaktan başka türlü bakamayan sapık insan tipi bizim adeta milli insan tipimiz haline gelmiştir. Bugün de 2 cins arasında cinsiyet farkını ikinci plana atıp birbirlerini kişilikleriyle değerlendiren ve birbirleriyle ona göre münasebet kuran kaç kişi çıkar?

      Şeriat adına kadınların maruz kaldıkları büyük bir zulüm de sünnet uygulamasıdır. Bu uygulama müslüman afrika ülkelerinde bugün de pek yaygın bir durumdadır. Kadınların sünneti erkeğinkinden tamamen farklı olarak düpedüz, kadının başlıca cinsel zevk organı olan klitorisin budanması manasına gelmekte, bu yüzden de onları ebediyen cinsi zevkten mahrum etmektedir. Kökü kadim devirlere kadar uzanan bu zalimane adet Hadislere dayandırılarak değişmez ilahi hüküm haline getirilmiştir. Bütün bunlarla beraber poligamiyi Çok eşlilik odalık müessesesini mut'a ikiyüzlülüğünü, hülle rezaletini, bir çeşit kümesi andıran aile hayatını da gözler önüne getirince, hala Şeriatte kadının haysiyetinden bahsetmek insana büyük bir ikiyüzlülük olarak görünmektedir. Bir sistemde kadın bundan daha fazla herhalde ancak fuhuş ve pornoyla alçaltılabilir. Şeriat metafizik kaygılarla insanoğlunun neredeyse bütün sanat faaliyetlerini mahkum etmiş, insan ruhunu daracık bir kafese hapsetmeye kalkmıştır.

      14 asır boyunca islam aleminde birtakım sanatlar gelişmiş ve bunlar muhteşem eserlerle kendilerini göstermişlerse, bu, genellikle Şeriat'ın teşvikiyle değil şeriate rağmen olmuştur çünkü insan ruhu öylesine güçlü bir sanat itişine maruzdur ki Şeriat bile onu zaptetmekte başarılı olamamıştır. her sahada olduğu gibi güzel sanatlar alanında da Şeriatte birbiriyle çatışma halinde pek çok görüş vardır ve işin enteresan tarafı, bunların hepsi de "Allah'ın Kanunu" olmak iddiasındadırlar. Şeriatte güzel sanatlarla ilgili görüşler, bunları malayani, abesle iştigal ve kerahat derecesinde görmekten en şiddetli cezalar gerektiren büyük günahlar ve haramlar saymaya kadar değişmektedir. Hepsinin ortak paydası ise, en azından güzel sanatları teşvik etmemek ve bunlarla uğraşanları hoş görmemektir. Resim, heykeltraşlık, müzik, dans vs. Bunlar hep Şeriat nezdinde makbul olmayan ve tarih boyunca şu veya bu nisbette onun tarafından engellenmeye çalışılmış faaliyetler dir.


    • islamda yıldız kayma teorisi; meteor dediğimiz yıldız kayması şahap, gelecekten haber alıp, kahinlere bildirmeye çalışan cin ve şeytanlara, melekler tarafından atılan taşlardır. cin ve şeytanların başlarına düşen nükleer bir bomba dır, okuyun guran ayetlerini; mülk 5, hicr 27, cin 8-9, saffat 6-7-8-9-10.
      cin ve şeytanların başlarına düşen, melekler tarafından atılan bomba göktaşları, islam'a göre yıldız kayması betimi böyle.

      islam'a göre gökte asılı yıldızlar var ve yöryüzüne düşebilir bu yıldızlar. allah'ın 2 günde yarattım dediği 7 kat göğün üstü kubbe şeklinde kapalı ve allah'ın arşı-saltanat tahtı orada dır. gökyüzü korunmuş bir tavan dır ve göktaşları şeytanlara atılmak için yaratılan taşlar dır. allah, türkçesine göktaşı dediğimiz meteorları, şeytanları taşlamak için yaratmıştır. şeytanlara atımlık göktaşı söylemi, muhammed'in hicr 27, cin 8-9, mülk 5 ayetlerinde kendi söylediği dir. ayetlere göre göktaşları cin ve şeytanların kafalarına iniyor ve 7 kat gökler arasındaki en yakın gök, yıldızlarla süslenmiştir. oysa dünya atmosferinin hiçbir katında yıldız yoktur ve dünya'ya en yakın yıldız proxima centauri 'dir. islam'a göre 7 kat bina edilmiş ve tavanı ile korunmuş, yaklaşan şeytanların taşlanarak kovalanması için göktaşları yaratılmıştır. İslamda yıldız kayması teorisi ile desteklenen islamın düz dünya kubbe evren modeli bu idi.

      günümüzde müslüman doğası saldırgan, empati yoksunu ve bencil, müslümanların doğasını saldırgan yapan ayetler var. savaş ganimetleri kazanma uğruna, şiddet ile cihat etmeye salık veren islamın becerisi, müslüman saldırganlığını yaratmış.

      rahman 7-10, allah yör-arz dan, gökü-semayı yükseltti. yöreyi-arzı yaratıklar için alçalttı ضَعَهَا değaha. erkek cins anu-gökyüzü, kadın cins ki-yöryüzü, sümer yaratılış mitosundan ayetlere geçmiş. başlangıçta gök-anu ile yör-ki, tek birleşik den oluşmuş idi, 2 cinsin birbirinden ayrılması eyleminde gök ve yör mekanları oluşmuş.

      mitos tanrılar kendilerine gök'ü mekan seçmesi, guranda allahın arş'a istiva etmesi ayetleri hud 7, araf 54, buradan geliyor. yaratık insanlara ise yör'ü mekan seçmesi yine sümer mitosundan bakara 22.ayete geçmiş "yöryüzünü size döşek yaptı" ifadesiyle. ayetlerin aslını mitos dan alan muhammed, gök'ün, yör den yükseltildiğini yazmış, oysa gökyüzü ve yıldızlar, dünya yör'ü henüz oluşmamış iken var idiler gökte. evrende, dünya dan önce var olan yıldızlar, kütleçekim ile topaklandı, süreçte bu yıldız parçalarından dünya gezegeni oluştu. ne ki muhammed, kütle çekimi nedir bilmediği için yıldızlı gök'ün, yör den ayrılıp yükseltildiğini sanmış, yör'ün alçaltıldığını sanmış, tıpkı sümer, akkad, babil mitoslarındaki gibi.

      fussilet 9 ve 12.ayetlerde dünya, 2 günde yaratılmış önce, sonra duman haldeki göğe yönelerek dünya dışındaki evren yaratılmış yani dünya, evren den önce yaratılmış, peki bu durumda evren içerisinde dünya nereye konumlanmış idi? öyle ya evren yok iken dünya var diyor ayetler. evren yok ama dünya var denmiş ama açıklaması yok.

      düz dünya ve çevresi fanus, tepesi kubbeli evren modeline salık, rad 2.ayette, görebileceğiniz direkler عَمَدٍ olmadan gökleri yükselterek, tahtına-arşına oturdu allah denilmiş. direkler görünmüyor çünkü yok, dünyanın kenarlarında fanus var, tepesinde kubbe var, kubbenin ağırlığını fanusun kenarları tutuyor. kubbe nin fanus kenarlarına baskıladığı ağırlık, enbiya 44 de "el arde nenkusuha min etrafiha - etrafından arzlar-yerleri eksiltiyoruz" ifadesi edilmiş bu sebeple.

      ayetlerde güneş, dünyayı kaplayan fanusun içerisinde bir uc dan diğer uca hareket eder, ki bu sebeple belirli doğu ve belirli batı var. güneşin battığı toprak balçıklı çünkü güneş sert toprağa giremez, toprak cıvık sulu, gevşek toprak, yani balçıklı toprağın içerisine güneş girince dünyada gece oluyor, dünyanın her bölgesinde gece oluyor sanmış eskiler. güneş, dünyanın doğu ucunda balçık dan çıkınca gündüz oluyor sanmışlar her dünya bölgesinde.


    • ra nın gözü ve semavi dinlerin mısır tanrılarına göndermeleri.

      erkek cins doğa/kozmos etkisi, sümerde anu/gök, mısırda amun/gök.
      kadın cins doğa/kozmos etkisi sümerde ki/yör, mısırda neith/yör.

      sümer ve mısır yaratılış mitosları, muhammed'in kotarımı ile guran ayetlerine geçmiş. başlangıçta gök-anu ile yör-ki, tek birleşik den oluşmuş idi, 2 cinsin birbirinden ayrılması eyleminde gök ve yör mekanları oluşmuş. tanrılar kendilerine gök'ü mekan seçmesi, guranda allahın arş'a istiva سِوًى etmesi - taht 'a yerleşmesi ayetleri hud 7, araf 54, buradan geliyor. yaratılmış yaratık insanlara ise yör'ü mekan seçmesi yine sümer mitosundan bakara 22.ayete geçmiş "yöryüzünü size döşek yaptı" ifadesiyle. ayetlerin aslını mitos dan alan muhammed, gök'ün, yör den yükseltildiğini yazmış, oysa gökyüzü ve yıldızlar, dünya yör'ü henüz oluşmamış iken var idiler gökte. evrende, dünya dan önce var olan yıldızlar, kütleçekim ile topaklandı, süreçte bu yıldız parçalarından dünya gezegeni oluştu. ne ki muhammed, kütle çekimi nedir bilmediği için yıldızlı gök'ün, yör den ayrılıp yükseltildiğini sanmış, yör'ün alçaltıldığını sanmış, tıpkı sümer, akkad, babil mitoslarındaki gibi.

      rahman 7: allah yör-arz dan, gökü-semayı yükseltti.
      hud 7: allah arşuhu ala el mai - su üzerinde allahın arşı.
      rahman 10: yör'ü-arz'ı yaratıklar için alçalttı ضَعَهَا değaha.

      fussilet 9 ve 12.ayetlerde dünya, 2 günde yaratılmış önce, ardından duman haldeki göğe yönelerek dünya dışındaki evren yaratılmış yani dünya, evren den önce yaratılmış, peki bu durumda evren içerisinde dünya nereye konumlanmış idi? öyle ya evren yok iken dünya var diyor ayetler. evren yok idi bigbang den önce ama dünya var idi denmiş elbette açıklaması yok.

      düz dünya ve çevresi fanus, tepesi kubbeli evren modeline salık, rad 2.ayette, görebileceğiniz direkler عَمَدٍ olmadan gökleri yükselterek, tahtına-arşına oturdu allah denilmiş. direkler görünmüyor çünkü yok, dünyanın kenarlarında fanus var, tepesinde kubbe var, kubbenin ağırlığını fanusun kenarları tutuyor. kubbe nin fanus kenarlarına baskıladığı ağırlık, enbiya 44 de "el arde nenkusuha min etrafiha - etrafından arzlar-yerleri eksiltiyoruz" ifadesi edilmiş bu sebeple.

      ayetlerde güneş, dünyayı kaplayan fanusun içerisinde bir uc dan diğer uca hareket eder, ki bu sebeple belirli doğu ve belirli batı var. güneşin battığı toprak balçıklı çünkü güneş sert toprağa giremez fikrini benimsemişler, bu sebeple balçık toprak, cıvık sulu, gevşek toprak, yani balçıklı toprağın içerisine güneş girince, toprak üstü arz-yörede, dünyada gece oluyor, dünyanın her bölgesinde gece oluyor sanmış eski araplar. güneş, dünyanın doğu ucunda balçık dan çıkınca gündüz oluyor sanmışlar her dünya bölgesinde. tıpkı antik mısırda güneşin-ra'nın, kayık ile duat 'a gitmesi ile gerçekleşen gece oluşumu gibi, araplar, güneşin balçığa batıp yöre altına gitmesi ile gece oluşumunu tanımlamışlar idi ve mekke'de gece olunca dünyanın tamamında gece olduğuna inandıkları için ramazan orucunda sahur ve iftar vakitlerinde mekke saatini temel alırlar halen.

      antik mısırda ra, güneş kayığına biner duat 'a gider, gece oluşur arkasında kalan mısırda. ra, güneş anlamına idi. hiyeroglifte daire-disk biçiminde güneş-ra simgesi, bir ad ve sıfat seslemi-telafuz etmediklerinde, "o" diye hitap ettikleri tek tanrı 'yı simgelemek amacıyla ra-güneş disk biçimi kullanılır idi.

      ra on the solar barque, آلهة شمسية ra going in the underworld- yöraltı, ölüler dünyası.

      ra and the sun boat. sun god ra, boat hi-res, solar barques were the vessels used by the sun god ra in ancient egyptian. during the day, ra was said to use a vessel called the Mandjet

      khufu's solar ships

      ملكة السماء (إيزيس - isis), وعشتروت - astarte, وعشتار - ishtar, وإنانا - inanna.
      والعزى. (وطُبق هذا اللقب لاحقًا علي مريم العذراء، بجانب غيرها من الصفات والميزات المختلفة للآلهة الوثنية القديمة).

      kainat gökkubbe ve altı günde yaratılış. batlamyus evren modelinde yıldızların, gök kürelerinin dışında göksel bir küre üzerinde hareket ettiklerini varsaymış. guran'da ise yıldızların en Yakın Gök 'te bulunduğu savlanmış yani batlamyus'un modelinde yıldızlar en dışta, Kuran'da ise en içte yer alır. burada bir gariplik yok mu? guran'da En Yakın Gök olarak bahsedilen bizim evrenimiz, diğer gökler olarak bahsedilen extra uzay boyutları dır. kâfir olan cinler ve bir de şeytanlar ışından yaratılmışlardır. Göklere çıkma yeteneğine sahiptirler. Fezada yine sayısı belirsiz melekler, emir ve komuta zincirinde ilâhî buyruk gereği devamlı haberleşme halindedirler. Şeytan ve kâfir cinler bu esrarlı âlemde inen haberleri dinlemek isterler. Oysa bu onlara yasak kılınmıştır. Yükselmeye başladıkları zaman şihab denilen meteoritler birer roket veya nükleer başlıklı füze gibi onlara fırlatılır ve böylece geri dönmeleri sağlanır. Zaten biliniyor ki dünyada kaç tane gök taşının çarpmakta olduğunu ve bilim insanlarının karanlık madde fikri galaksimizin kütlesini galaksimizin kütle çekimi ile hesapladığımızda 3 kat az kütle görüyoruz muhtemelen ve bundan karanlık madde diye bir şey atılmış ortaya madde nin bu formundaki cisimler olabilir şihablar.

    • guran'daki ayetler, gök den inmeden önce mitos öyküleri olarak var idiler ortadoğu toplumlarında. bu hazırdaki mitos öyküler kullanılarak semavi-göksel din, siyasi asayiş uğruna tasarlandı ki peygamberlerin toplumda siyasi yetki kazanmaları için tek yordam, din argümanı idi o zamanlar, çünkü seçime dayalı demokrasi yoktu 1550 yıl önce. ortadoğulu devrimciler siyasette yetki sahibi olmak için din ve peygamberlik kurgusuna gereksindiler. peygamberler siyasi devrimciler 'dir, tanrı ile peygamberler arasında irtibat olmadı. din ve peygamberlik insan beyninde siyasi kurgu 'dur. lugal sıfatı, rasul sıfatı 'nın öncülü 'dür. peygamberlik mesleği, rahip-kral mesleği 'nin devamı 'dır, yöresel ve töresel değişime uğramış 'dır lugal/rasul/kral peygamber kavramı.

      arap kültüründe mücahid göstertili, şiir ve masal anlatı sanatı var idi hazırda, ve ortadoğu'da mitos göstertili özneler var idi, araplar'da siyasi birlik uğruna bunlar birleştirildi emeviler döneminde. 4 lisan konuşan roma elçisi dıhye kelbi, cebrail kılığına girip muhammed'e ilk ayetleri yazdırdı, islam böylece mayalandı ve sonra savaşlardan kazanılan enfal ganimetleri ile ısınan kalpler sayesinde islam genişledi.

      din دين diyun ile sosyal devlet kültürü aynı terim dir. arap kültürü arap dinini, yahudi kültürü yahudi dinini tasavvurunu- tasarımını salık verir. quran yusuf-76'da "fi dinil meliki - kralın dinine göre/kralın yasalarına göre" anlamına gelir. kral yani hükümet kabinesi bakanları "fi dini el meliki" savı ile savlanmışlar, devlette kültür yaşamı tarzının hukuk ve can güvenliğinin din ile yürütüldüğünün açıklaması olmuş yusuf-76.ayeti. uyulması gereken melik yasaları, araplar'da islam yasaları halini almış yani muhammed'in ayetleri devletin anayasası olmuş sonra emeviler döneminde yayılan askeri fetihlere göre din kavramı ulvi-yüce kıvama evrimleşmiş, siyasi fetih ve ganimet uğruna ayetler biçimlenmiş muhammed'in ölümünden 300 yıl sonra.

      ortadoğu'da yazı yazmak icadından sonra devleti yönetenlerin yaptırım gücü anlamında kullanıldı tanrı/allah, halen devlet ile ilişkili şeriat 'da. yahve elohi allah vs tanrı adlarının başka başka olması, ortadoğu'da tanrıyı yaratan insan kültürlerinin başkalığı sebebiyle dir. gassaniler, henüz, eloh dan allah türetmedikleri 300'lü yıllarda allah adı kullanılmıyor idi. allah adını gassaniler türetti eloh dan.

      6 aralık 2021'de antalya alim derneği yurdunda aşçı ihsan güney, deccal görüp 18 yaşındaki öğrenci mehmet sami tuğrul'un bıçak ile kafasını kesti, bıçağı göğsüne koydu ve deccali öldürdüm diye haykırdı. 1930'da fehmi kubilay, menemen'de deccal var diyen islamcı tarafından benzer şekilde öldürülmüş idi. islam herkese her zaman tehlike saçan bir din.

    • ayetlerde mantık hataları var. mülk 5 de muhammed, yıldızları, şeytana atılan taşlar yapmış.

      guran'da bilinmeye ihtiyacı olan allah kusurlu'dur.

      tevrat, incil, guran'ın kitap haline getirilmesine peygamber insanların emeği değmedi, ömürleri erişim dışında idi, peygamberlerin 3ü de sorumlu oldukları kitapları hiç görmediler, hiç dokunmadılar tevrata, incile gurana. tevratı ezra yazdı, incili havariler, guranı halifeler. ezra, babil mitosunu, tevrat teolojisine dönüştürdü ve ardısıra devam etti başlattığı o süreç, din ayetlerine mitos aktarma becerisi git-gide donatıldı, ama ilkin ezra başlattı tanrıya elçi olmayı. ezra dan önce lugal, tanrı vekili idi, elçilik kimsenin aklına gelmemişti. ezra عزرا babilde tanrı vekili olan lugal لوغال sıfatını, tanrı elçisi rasul رسول sıfatına dönüştürerek peygamberlik mesleğinin doğmasını sağladı ki zaten ezra, kehanetçi bir insan idi, gün içerisi yaşamında.

      guran'da hurma var, zeytin, incir, üzüm, nar, sarımsak, mercimek var, ama domates yok, biber, patates, patlıcan, durian, avakado yok, niçin? akrep var, yılan var, fil var ama koala yok, panda yok, zürafa yok, niçin? islam, arap örfünün tarihini anlatıyor çünkü. hz muhammed devlet başkanı lugal-rasul idi, arap siyasetçisi olarak. islam dini, ortadoğu elit arapların, pers ve roma hakimiyetleri nden kurtulmak için oluşturdukları siyaset dini dir. mezopotamya ve antik mısır mitoslarından derledikleri bilgileri ayet olarak hazırlamışlar ve ayetlerin allah dan geldiğini iddia etmişler. oysa ayetler yöresel insan ağzı söylemi ve yöresel insan eli yazması. bakara 73'ün anlatısı, firavun mumyasına yapılan ağız açma seremonisi idi, muhammed bakara 73'ü allah dan almamış, mısır mitoslarını bilen ensar dan - yardım edenler den almış.

      din دِين çoğulu أَدْيَان‎ edyan. دَيَّنَ deyyene. geniş zaman يُدَيِّنُ‎‎ yüdeyyinü. deyn دَيْن - çoğul دُيُون‎ düyun. din çoğulu duyun ديون borçlar.

      din دين diyun ile sosyal devlet kültürü aynı terim dir. arap kültürü arap dinini, yahudi kültürü yahudi dinini tasavvurunu- tasarımını salık verir. quran yusuf-76'da "fi dinil meliki - kralın dinine göre/kralın yasalarına göre" anlamına gelir. kral yani hükümet kabinesi bakanları "fi dini el meliki" savı ile savlanmışlar, devlette kültür yaşamı tarzının hukuk ve can güvenliğinin din ile yürütüldüğünün açıklaması olmuş yusuf-76.ayeti. uyulması gereken melik yasaları, araplar'da islam yasaları halini almış yani muhammed'in ayetleri devletin anayasası olmuş sonra emeviler döneminde yayılan askeri fetihlere göre din kavramı ulvi-yüce kıvama evrimleşmiş, siyasi fetih ve ganimet uğruna ayetler biçimlenmiş muhammed'in ölümünden 300 yıl sonra.

      ortadoğu'da yazı yazmak icadından sonra devleti yönetenlerin yaptırım gücü anlamında kullanıldı tanrı/allah, halen devlet ile ilişkili şeriat 'da. yahve elohi allah vs tanrı adlarının başka başka olması, ortadoğu'da tanrıyı yaratan insan kültürlerinin başkalığı sebebiyle dir. gassaniler, henüz, eloh dan allah türetmedikleri 300'lü yıllarda allah adı kullanılmıyor idi. allah adını gassaniler türetti eloh dan.

    • sonsuz kudreti olan bir yaratıcı olduğunu düşünün. Yarattıklarına bir şeyler öğretmek istediğinde elçiye ihtiyaç duyar mı? Birisiyle konuşuyorsa herkesle konuşur, birisine öğretiyorsa herkese öğretir. dinler insan uydurması.

      ay ı ikiye yardıktan sonra koskoca ayın bir kısmı hira dağının arkasına düşmüş. yarattığı hiçbir canlıya, cansıza ihtiyaç duymayan bir tanrı çelişkilidir zaten. Mükemmel ve kendinde olan bir Tanrının herhangi mantıksal eylemi yoktur. Eylemsizlik içinde olmalıdır. Tek mantıklı eylemi kendini yok ederek yaratması ve yarattıklarına dağılması, onlara nüfuz etmesi ve böylelikle eylemi var etmesi dir.

      varaka nevfel, dıhye kelbi, rahip bahira, edasalı rabbula, edasalı ibas, edasalı efraim, baraddai yakub vs yani edessa ilahiyat okulu ebu/baba/şeyh i yazarları nın, kitap ve sayfa eserlerini okuyan/derleyen muhammed, allah dan gelmiş vahiyler imiş gibi qur'ân'a koyduğu aktarılmış bilgiler ile suçlanmış çünkü nusaybinli efrem gibi piskoposlar, kitap ve sayfa eserlerini, aramice’nin diyalektiği olan süryanice yazmışlar idi. 450 yılı civarında edessalı ibas, mopsuestialı theodor’un eserlerini süryani diline çevirmiş ve makale kadar küçük sayfalarda bu metinler kiliselerde okunabilir halde durur idi. bergamalı galen'in tıp metinlerindeki "rahimlerde üç karanlık zar" ifadesi nin quran'da zümer 5 ve 6.ayetine geçmesi, süryaniceye tercüme edilmiş roma dönemi kitapları sayesinde idi.


    • lokman 34.atette; yağmurun ne zaman yağacağını, anne rahmindeki çocuğun mahiyetini, bebeğin cinsiyetini, yalnızca allah bilir dedirtmişler allah'a ama bugün haftalık meteoroloji raporları ile insanlar yağmurun ne zaman yağacağını bilebiliyor, ve bebeğin cinsiyeti 17.haftada belli oluyor yani allah'a yalnızca ben bilirim dedirtmişler ama insanlar ultrason sayesinde bebek cinsiyetini bilebiliyorlar bugün ve yağmurun ne zaman yağacağını bilebiliyor insanlar. muhammed'in yaşadığı 7.yüzyılda ultrason yoktu, meteoroloji uyduları yoktu, bu fırsat ile muhammed meydanlarda genişce sallamış.

      gassanili araplar allah adını iloh dan sonra eloh kelimesinden türetti, allahı, eloh dan var etti gassaniler. yani allah, eloh'un sosyal evrimi ürünü. hristiyan gassaniler allah adını eloh dan türetmişler. gassaniler den önce allah adı yok idi. doğada bilinmeyenlerden bir şeyler bilindikçe tanrı geri kaçıyor çünkü tanrı, aristokrasi erkinin, bilinmeyenleri açıklayan mitos öykü tanımlamaları ile üretilmiş. tanrı bilinmeyenlere yüklenmiş katatonik anlam dır. tanrı, evreni ve doğayı tanımlarken mitos öykülerini kullanan aristokrasi'nin, bilinmeyenlere yüklediği ve dönemsel siyasi kararları belirlediği katatonik anlam dır.

      ortadoğuda semavi 3 din, yahudilik, hristiyanlık. islam, sayıca fazla insanlar inanıyorlar. ortadoğuda kurban molek e adanıyor, oruç tutuluyor, namaz kılınıyor, vs. peki, nasıl bileceğiz bunların dünyanın öbür ucundaki dinler ile aynı mantıkta olup olmadığını? zamanında, insanlar diğer başka dinlere körü körüne inanmış aztekler ve inkalar vs dünyanın başka bir bölgesinde ama dinleri semavi-göksel değil idi. her semavi din aslında töresel mitos.

      6.yüzyılda yahudiler, araplara ümmi derlermiş sosyal ortamlarda. ümmi nin anlamı kitapsız-vahiysiz toplum demek, ilahi kitap verilmemiş kültürsüz ezik toplum demek. yahudilerin kültürsüz toplum aşağılamalarına başkaldıran iyas kabişa - iyas qabisah - hz muhammed, ortadoğu mitosu ve roma günceli anektod içerik bilgilerini toplayıp derlemiş ve guran ayetlerini yazmış vahiy katipleri ve seyyah arkadaşları ile beraber. ayetlerde yazılan bilgiler mesturatu evvelin - öncekilerin öyküleri anlatıları nın çokluğu dolayısıyla eleştirişmiş muhammed ama yine de vazgeçmemişler, bazıları dönmüş tabi ama esaslı muhammed iyas kabişah, devrime devam ederek başarılı olmuş ve islam adını koymuş son süreçte, maide 3 ayetine "size din olarak islam adını beğenip razı oldum" dedik den sonra öldüğü eklenmiş biyografisine.

      iyas kabişa - iyas qabisah - hz muhammed, bu 3 ad, aslında tek 1 insan idi, lahmi sultanı iyas kabişa - iyas qabisah - hz muhammed ve bu iyas kabişa qabisah muhammad, arap değil farsi idi. bugünkü ırak da farsi lahmiler yaşıyor idi. lahmi kabişah qabisah muhammedin gerçek adı iyas qabisah-kabişah idi ama sıfatı muhammed idi. ve emeviler -umayyad dynasty, arap değildiler, emevilerin başkenti harran ve şam idi, emeviler siyasi arap ama töresel farsi idi. farslılar, islamı kurup arapları kandırmış iyas qabisah a muhammed adı giydirerek. zükâr muharebesinde iyas kabişah kumandasındaki fars ordusu, arap beni bekir kabilesine yenildi. ardından lahmiler, ırak-kuveyt coğrafyasında yaşamayı sürdürdüler ve yazılı tarihi, gerisin geriye bakarak ve donatarak yazdılar. dönemin iyas kabişah qabisah adını, rasul muhammed ad göstertisinde yazıp donattılar ve günümüz hz muhammed tarifine ulaşan 2 rasul muhammed den birisi aslında iyas qabişah.


    • Laser machines


      Kare borular bu şekilde üretilir.


    • yağmurda paket atmak
      trendyol'un çevirdiği stok eritme dümeni

      trendyol

    • meyvə bağlarının yetişdirilməsində yeniliklər – Özəllikləri və ənənəvi bağlardan fərqləri

      zeytin ağacı ile incir ağaçları aynı dönemde meyve verir. Bu dönem zeytin sineğinin üremeye başladığı zamanlardır. Zeytin sineğinin, zeytin ağaçları ve zeytin meyvesine zarar vereceği dönemlerde, iyice olgunlaşan incir ağaçlarının meyveleri bal dökmeye başlar. İncirin balı, zeytin sineğine cazip gelir ve zeytin yerine incir meyvesini tercih eder. Zeytinliklerdeki incir ağaçları tıpkı bir paratoner gibi zeytin sineklerini üzerine çeker. İncir balını yiyen zeytin sinekleri bir süre sonra zehirlenerek ölür. mübadele öncesinde Anadolu’nun Ege kıyılarında yaşayan Yunanlıların her zeytin tarlasına 3-4 adet incir ağacı dikmiş olmasının sebebi de budur. Oysa bizim özellikle yeni nesil zeytin üreticilerimizin bir çoğu bu gerçeği bilmedikleri için, zeytin bahçelerindeki yüzlerce incir ağacını sinek topluyor diye kesmişler ve odun yapmışlardır.

      quranda incire ve zeytine yemini vardır. İncire ve zeytine and olsun tin 1nc ayette zeytin ve incirin yaşlanmayı geciktirdiği ve vücudun hücrelerini yenilediği herkes tarafından bilinir. Japon bilim adamları da bu durumu keşfettikten sonra insanların bunu bir yaşam felsefesi olarak yapmalarını çünkü bu ikilinin birçok faydası olduğunun altını çizmiştir. Uzmanlar her gün düzenli bir şekilde 7 zeytin ve 1 incir tüketildiğinde ne gibi faydalar sağladığını açıkladı.

      güçlü antioksidan olduğundan vücudun gün boyu temizlenmesini destekler. Böylece vücudun genç hücrelerinin sayısını artırarak yaşlanmayı geciktirir. Zeka gelişiminde katkı sağlayarak beyin hücrelerinin sağlığını korur. Uzmanlar özellikle hamile ve gelişim çağındaki çocukların düzenli bir şekilde bu besinlerden tüketilmesini tavsiye eder. Sinir hücrelerini yenilediğinden ruhsal problemlerin yaşanma olasılığını da azaltır. Özellikle depresyon ve kişilik bozukluğu gibi sonu intiharla biten rahatsızlıklara iyi gelir. Laktoza alerjisi olan kişilerin kalsiyum maddesini depolamasının en doğal yolu bu ikilidir. Gün içerisinde yağ yakımını hızlandırarak kilo vermeye yardımcı olur. Bunun yanı sıra gün içerisinde tokluk hissini de artırdığından kilo almayı da engeller.

      günde 2 defa sabah erken ve gece yatmadan uygulanmalıdır. Bu zamanlar vücudun yenilenme saatleridir. Kan şekerini dengelediğinden şeker hastalarının da rahatlıkla tüketebileceği bir ikilidir. Bağışıklığı güçlendirdiğinden kansere yakalanma oranını azaltır. Karaciğer, akciğer ve meme kanserlerinin hücrelerini azaltığı yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur. Bu uygulamada incirin kuru olup olmaması önemli değildir. Kür etkisini 21 gün sonra gösterir.


    • allah varsa bile, pilavı eliyle yiyen, deve sidiği içen, kadın aşağılayan muhammed’in ümmeti olmamalıyız. ortadoğu mitoslarına siyasi allah iradesi koyarak islamı, yobazlık kafesine tıktı muhammed. muhammed'e atıf hadis içeriklerinin çoğu sasani dönemi zerdüşt felsefesini salık veriyor, ayet içerikleri ise süryani/arami, çünkü ayet içerikleri, bizans'dan gelen matbu kitaplar, urfa, nusaybin, halep, şam bölgelerinde süryani-arami diline çevriliyordu, sonra arapça quran'a aktarılıyordu, allah dan gelen vahiy kılıfında. incil'in yunanca'da müjde anlamında olması ile aynı sebep.

      urfa-edessa okulu, piskopos-patrikleri tarafından bizans bilginleri nin kitapları süryaniceye çevriliyor idi. bishop of edessa din alimleri, edessalı ibas, edessalı rabbula, bergamalı galen, mopsuestialı theodor, nusaybinli süryani efrem, nusaybinli narsai, nasturi nestorius vesaire, bizans dili yunanca dan süryaniceye kitap-mecmua çevirileri yapıyorlar idi. arap dıhye kelbi ve varaka nevfel gibi süryanice ve bizansca-yunanca bilip tercümanlık yapanlar urfa-edessa okulu sayesinde konstantinopolis-istanbul da yayımlanmış bizans bilginleri kitaplarına ulaşabiliyorlar idi.

      allah adı 1500 yıl yaşında, evren 15 milyar yıl yaşında. mitos öyküler kullanılarak 3 semavi din, siyasi asayiş uğruna tasarlanmış ki peygamberlerin siyasi yetki kazanmaları için tek yordam, din argümanı idi çünkü seçime dayalı demokrasi yoktu 1500-2500 yıl önce. ortadoğulu devrimciler siyasette yetki sahibi olmak için din ve peygamberlik kurgusuna dayalı siyasi devlet başkanlığı kurumuna gereksindiler. mitos malzemeli, devlet teşkilatlı peygamberler, siyasi devrimciler 'dir aslında. olası tanrı ile peygamberler arasında irtibat olmamış 'dır hiç, irtibat olsaydı evrende iz bırakırdı. din ve peygamberlik insan beyninde siyasi kurgu 'dur. lugal sıfatı, rasul sıfatı 'nın öncülü 'dür. peygamberlik mesleği, 3bin yıl önceki nabopolassar gibi rahip-kral mesleği 'nin devamı 'dır, yöresel ve töresel değişime uğramış 'dır lugal - rasul - peygamber kavramı.

      insan ile son kez konuşan allahın, net ifadesiz arapça konuşması trajedi. tevrat, incil, guran'ın kitap haline getirilmesi sırasında, sorumlu peygamberlerin hayatta olmamaları trajedi. muhammed, guran'ı kitap haline getirmedi, halifeler yazdı guranı. musa, tevratı kitap haline getirmedi, ezra yazdı tevratı. isa incili kitap haline getirmedi, havariler yazdı incili. ortadoğu'da dini yaymak için misyonerler incili elinde gezdirdiler, okudular cahil millete. din yayma çabasında kutsal kitap idolojisi, geçerli tek sosyal medyası propaganda idi antik zamanlarda.

    • şimdiki maymunlar insan Olursa. insan beynini irileştiren gen, maymunlara aktarıldı.

      gezegenimizdeki 8.7 milyon ökaryotik ve milyonlarca prokaryotik tür, bugüne kadar var olmuş bütün türlerin %0.1 civarını temsil etmektedir! Evrim tarihi, evrimleşmeler tarihinden ziyade, yok oluşlar tarihidir!

      Çinli bilim insanları maymunlara insan beyninden gen aktardı, zeka ve hafıza arttı

      Maymunları evrimleştirmek: İnsana özgü bir gen, maymun beyinlerini insandaki gibi irileştiriyor, insana özgü bir gen, maymun beyinlerini insandaki gibi irileştirerek, neokorteks kalınlığını arttırıyor.

    • HbA1c - ÜÇ AYLIK KAN ŞEKERİ

    • allah gibi insan ağzı ile konuşan tanrılar, insan zihninde kurgusal özne, insanın düşünç edimleri ile allahın düşünç edimi ve emirleri aynı, allah tıpkı insan gibi duygulara, öfke ve kıskaç ve intikamcı hislere sahip. miraç hristiyanlıktaki kaynağı merdiven, allah-eloh ile buluşmak için kullanılan bir yordam idii zigurat kökenli. gökteki arşında-tahtında oturan eloh-allah'a erişmek için kullanılan 7 merdiveni yordam. miraç inanışı ortadoğuda farklı şekillerde tezahür ettmiş, gözükmüş. basamakları gerçek bir merdivenmiş gibi hayal etmemeli çünkü gerçeksi her basamağın ayrı bir anlamı olan manevi bir yol idi miraç. muhammedin miraçta görüştüğü peygamberler ile farklı gök katları-merdiven basamakları nda görüşmesini anımsayın. 7.kat gökte ibrahim ile, 6.kat gökte musa ile, 5.kat gökte harun ile, 4.kat gökte idris ile, 3.kat gökte yusuf ile, 2.kat gökte isa ile, 1.kat gökte adem ile vesaire.

      alfabeto hebreo
      Orígenes de los símbolos Judíos y su significado

    • guranın dünya bilgisi 7.yüzyıl bilgisi, guran'da evren savı, babil evreni çalıntısı. guran'da muhammed, doğuların ve batıların rabbine yemin eder. yuvarlak ve dönen dünya bilgisi ile çelişir çünkü düz dünyada bir taraf doğu iken diğer taraf batı dır ve rab, her 2 tarafında rabbi olabilir o ortamda ama gerçekte dünya yuvarlak iken bir taraf doğu ve diğer taraf batı değil dir, arapların kendi durdukları coğrafyaya göre.

      enlil easin, dünyanın yuvarlak olduğunu nereden biliyorsun nasa'nın sana izlettiklerinden başka ne delilin var. dünya'nın şekli küre ise küre bir dünya da yer çekimi ,kütle çekimi birbiyle çelişmiyor mu .? Bir toplu iğneyi denize attığın da kütle çekimden bahserderken gemilerin suyun üzerin de yüzmesini hatdaa küre dünyada baş aşağı gitmesini ki küre dünya ve suların kütle ve yer çekimi ile uzaya akmmasınıb ama koskoca okyanuslar da gemilerin su üzerin de gitmesi tesadüf olamaz herhalde .Ve kure dünya da uçakların eğime göre devamlı alçalması kanatlarının ayrodinamiği ve motor gücü ile havada uçabilsmesi ne denliki bii insanı yer çekimi ile yerde yürumesini sağlayan madde çekim kuvveti koskoca uçakların hava da gitmesine izin veriyor .Sence ne kadar mantıklı ? Nasa'nın uzay üssü (iss) den çekilen görüntüler de havaya karışan minik su kabarcıkları sonra uzayda bilmem kaç bin tane uydu olmasına rağmen hiç birinin gözükmemesi,roketlerin söz de uzaya çıkış esanasın da yıldızların gözukmemesi ve fizik kurallarının sadece dünya da geçerli olup madde ışık bağlantısı ile karanlık bir uzay da hiç yıldızın olmaması .Ve uzaya gönderilen roketlerin ön kısmın da bir kamera olmaması sadece arkasında ki kamera ile atmosferden geçişini görmemiz .Ve dikine kalkış yapan roketlerin belli bir feet den sonra yatay gitmeye başlaması .Nedense atamosfer ile uzaya tam geciş sırasın da hiç görüntü olmaması ve ayrıca milyarlarca gezegenden ve yıldızdan bahsedip hiç birin de hayatın olmaması?

      Kuzey ve Güney yarımküre nin doğu ve batısı dır. 2 yarım küreden bahsedilmekte. 2 ayri Dunya var kitalarin ayrilmasina (siniflandirilmasina) gore. Birincisi eski dunya yani avrupa afrika asya 3lemesi. ikincisi de gec bulunan Amerikalar. Amerika kitalarindan (Kuzey,Güney)baktiginda Dogu ve Bati farklidir oranin Dogusu bizim Batimiz yani Avrupadir. oranin batisi ise bizim Dogumuz olan Japonyadir. Boylelikle oradaki dogu ve bati ve buradaki dogu ve bati iki ayri konumlandirmayla anlasilabilir ancak. o yuzden Kuranda dogular ve batilar kavrami kullanılmış. NBA veya Brezilya maçlarını canlı izle, amerikada sabah oynanan maç türkiyede gece izleniyor canlı.

    • dinayet'in faiz kazancı
      diyanet'in bir yıllık faiz geliri 58 milyon TL.
      murabaha para etmiyor eskisi gibi, ne yapsak önünü açsak faizi kullansak demek için yapılmış dinci sermaye şaklabanlığı.

      quran, avesta, Tevrat, Zebur, İncil ve Mısır mitleri karışımı imitasyon bir kitaptır .. Allah da Bu sahte kitabı yazan grubun kafasında tasarladığı sahte Yehowadır sadece tanrının adı allah. süryaniler de Yehowa'ya Elah diyorlar idi. El-ilah = Enlil, yani o bir Anunnaki

      yöryüzü serveti nin yüzde sekseni ailelerin yüzde yirmisi süper zengin birkaç ailede toplanmış. bu adaletsizliği mümkün kılan faiz sistemi dir. kalabalık kitleler faizli kredi çekmeseydi ve zenginlerin paralarını faiz karşılığı kullanmasalardı tek başına ticaret, servetleri asla bir avuç insanın elinde bu denli yoğun biçimde toplatamaz idi.

      baskın oran : karpayı faiz haram mı
      hayretiin karaman, faiz haram değil, dr. athemun cevapliyor.

      diyanet faiz fetvası: kamu bankasının faizi uygun - caiz.

    • dikiş makinası tamiri komple ayarı çağanoz ayarı yağ fitili Çağanoz çok ısınıyor

      rostov Шахтах запустят в эксплуатацию новое текстильное производство | ОБЩЕСТВО: События | ОБЩЕСТВО | АиФ Ростов-на-Дону

      women garment workers on their phones inside factories in Vietnam.
      Built by Khmer: Goal now a reality

      Clothes manufacturing

      Elazığlı iş adamı Ramazan Saka, 'Dünyada Türkiye'den, Türkiye'de Elazığ'dan başka yere yatırım yapmam diyerek kente 150 milyon euroluk dev yatırımla tekstil entegre tesisi kurdu. 3500 kişiye iş kapısı olacak.

Recipient
pangu nugua caishen
Subject:


text:

Sign up, to leave a comment


Xobor Create your own Forum with Xobor