cin melek ulasimyolu cinvat bridge koprusu ruh soul ancient egypt firavun mumyalari agiz acma seremoni suleymani cinler gallu sumer etnik astroteoloji cin cikarmak doktrin ilahi anayasa taslaksiz ayetler

✔ karmati arman : ilahi mesaj - oksimoron : en eski arapça sözlük kitab al ayn 'da دين din sözcüğünün birinci anlamı borç olarak tanımlanmıştır din kelimesi için bizim türkçede kullanığımız inanç anlamı din kelimesinin birinci manasından metonimsel olarak türeyen bir cargondur yoksa din kelimesi esasen borç demektir ki modern arap toplumundada bu kredi kartı borcu vb gibi maddi yada ''favor'' gibi sosyal borçlar baglamında kullanılır dilbilim hakkında ilmin varsa sen zaten bunları biliyorsundur tevrat kuran vb dini metinleri okurken mealcilere asla guvenemezssin zira onlar kendi politik-sosyal çıkarları yuzunden ayetleri kıvırırlar bu kaçınılmaz dır

✔ bakara 256 ayetini inceleyelim, ''la ( önune geldiği şeyi negatif yapar (yoktur)
fi (içinde), ikrahe (çirkinlik yada çirkin baskı),
el din (borçların (başındaki el takası bunu tekilden genel ifadeye çevirir),
kad (geçmiş zaman çekimi (dır-dir), teyane (anlaşılırdır), elruşd (doğruluklar), mişn (dan), gayyi (sapıklıklardan),
femen (kurtulma fiili kurtulmuş), yakferu (inkar etme fiili inkar etmek geçmiş zaman (inkar ederse),
bitaguti (haddi aşanlar ile (tagut haddi aşmak/aşan demektir şeytani doktrin vb edipin uydurmaı orjinal metinde yok)
ve yev min (ve söyleyenlerden) bi allahi (allah ile) fakad (bulamaz) estamseke (sahip olmak) biearvehe sürtüşmek, bi alakadarlık yada ile anlamı taşır.

✔ bakara 256.ayet ''borçların içide çirkin zorlama yoktur doğruluk sapıklıktan ayrı anlaşılır haddi aşanlar ile konuşanları kim inkar ederse allah ile surtuşmede (ihtilafta) bulunmaz.'' Bu ayeti hatta sureyi anlamak için Muhamedin aşireti tarafından tekfir edilip himayesiz kaldığında sığınacak yer olarak yesrib i (adını medine yaptı) ve o şehirdeki etnik yahudilerin mekkeli araplara kaybettikleri gazve savaşlarından tazminat borcu olduğunu, muhammedin de o kişilerin sempatisini kazanmak için borcunu ödememelerinin caiz oldugunu ayet olarak söylemesi olduğunu islam tarihi taberi omak uzere ibni ishak ve diğerlerinin eserlerini okumak gerekir islam tarihini reddemezsin çunku elindeki quranın yazarı hafs bin suleyman da sunni dir ki taberinin akrabası dır hafsın kendisi kuranın kıratinin yazılırken sahihliğini hadisler ile ölçüldüğünü söyler yani kuran ve hadis iç içedi uzun lafın kısası kuranı edip gibi arapça bilmeden meal yazan yalancı adamın çevirisinden değilde arapçasını ayetin orjinalii birebir olarak araştırman gerçeği görmen için hayırlıdır.

islam اسلامُ۠ teslimiyet anlamına gelen slim سلمُ۠ kökünden gelir. inancın özel ismi olması sonradan olup kelime anlamı teslimiyet/ kabul etmek, kabullenmek demek. bakara 256 da, allahın katında din islam dır ifadesi allahın katında olan borcunuz, din gününden kasıt nedir? ali imrân 19 da allah katında din islam, borç günü islam öğretisinde insanların tanrı karşısında borçları için teraziye çekileceği gün dür. din kelimesini borç değil de yükümlük olarak anlarsak daha doğru olur. her borç yükümlük dür ama her yükümlük borç olamaz. kendi hayatımızı idame ettirebilmemiz için kendimize karşıda yükümlüklerimiz vardır böyle olunca din den kasıt yaratıcının bizim yaptıklarımıza ihtiyacı olmaması dolayısı ile ona borç ödeyemeyecek isek ki zaten herşey bu alemde kalıyor ise öyleyse anlamamız ulaşmamız gereken yer, nokta, düşünce bizi ilgilendiren şey için kendi menfaatimize olan yükümlükler dir. din kavramını bugün anladığımız hal üzerinden borç anlamına devşirilmesi çok kolay bi kaçamak olmakta zaten öyle öğretilip öyle algılatılıyor oysa ki borç olsa idi kimse alacağını ala kargada bırakmadığına göre yaratıcıda her türlü alırdı ama hür irade ile tercih yapılıyorsa alacak verecek bir borç durumundan daha ziyade bir durum sözkonusu.

din kelimesinin yasa yargı anlamına geldiğini düşünmekteyim, arapçada din kelimesinin ibranicedeki dan (yargı) (דִּין) kökünden geldiğini düşünenlerde var lakin arap dilinin içindeki anlamı borçtur bunu ilk arapça sözlük olan kitab al ayn sabitlemiştir zira arapça yargı din değil hukm demektir yargıyı verenede hakim denir ki dilimize direkt buradan geçmiştir. adem'e eşyanın isminin öğretilmesi olayından ne kast ediliyor? bilmek vasfını insana allah verdi; dolayısıyla hepiniz borçlusunuz demek için hazırlanmış bir kurgu mu? Öyle olsa bile neden bu çeşit bir kurgu seçilmiş? tanrı nın amacı olabilir mi?

tanrı gibi kusursuz bir varlık bir şeyler talep edemez, umamaz, sinirlenmez, öfkelenemez, hakaret etmez, tapınılmak istemez, iddiaya girmez, kadın ve ganimet teklif etmez. Tanrının sırf bir insana inanmadılar diye diğerlerinin derilerini değiştirip değiştirip sonsuza kadar işkence çektirmek istemesinin ne kadar saçma olduğunu anladığınızda dönen bütün dalavereyi anlayacaksınız ve gerisi çorap söküğü gibi gelecek. dinlerin tanrısının mesajı varsa amacı vardır amacı varsa ihtiyaç sahibidir ozaman samed değildir bu kadar basit. din sınavında hocamız insan niye doğmuştur gibisinden bir soru sormuştu bende bilemedim tabi. Sorunun cevabını sorunca 'kulluk borcumuzu yerine getirmek için' diye cevap almıştım ne gülünç durum.

dinlerde anlatilan tanrinin bir amaci vardir. Ve amaç sahibi oldugu içinde ihtiyaç sahibidir. ihtiyaç sahibine muhtaç denir. din sömürge aracı dır. Kitleleri afyonlayıp, onları görünmez zincirler ile bağlarsın. Hayatlarını ellerinden almana bile gerek yoktur kendileri verir. islamın simgesi kılıç kutsal silahı zülfikar. Allahü ekber kelimesinin geçtiği hiç bir yerde güvende değilsiniz. Kasıtlı şekilde içinden çıkılamaz bir paradoks yarat, ne varlığı ne de yokluğu ispat edilebilsin, sonra adını Allah bırak ve bu hayali figürden haber alıyorum diyerek bir fikir ortaya at ve asırlar boyu insanlar sömürülsün. Kurnazlığın böylesi. ölüm olmasaydı din olur muydu, olmazdı.

cizye hakkında anektod: padişah 2nc mahmut zamanında mora valisi olan Tepedelenli Ali paşa çok mezalim yapmış mora'da ve çok insan öldürmüş. Tepedelenli paşa lakabı yakıştırılması insanları kafalarından açtığı delikten soktuğu kanca ile astığından dır. padişah 2nc mahmut bu paşaya gönderdiği mektupta Hristiyanları öldürerek devletin cizye kaynaklarını yok etmesi nedeni ile azarlamıştır. islam tefeci sistami melanet dini dir.

✔ antik mısırlılara göre ruh, dokuz bölüm idi. sahu, shuyet, jb, akh, Khat ve Sechem, ka, ba, ankh, ren.
✔ ruh yok, hisler veri olarak yakin depolanır beyinde, sonra uzak depoya taşınırken rüya görülür

✔ eski misirda ruh evre çeşitleri 9, 7, veya 5 idi, dönem ile değişen ruh'un evre sayısı var idi.
✔ antik mısır'da ruh kavramı - ancient egyptian conception of the soul

✔ evrensel tanrı nın amacı, kendini bilmek olduğu anlaşılıyor. siyasi tanrı'nın amacı insan tanrıyı var etmek ve konuşturmak. Her din kendini kurtarmak için deist argümanlar kullanıyor. insanlari bu şekilde kandırıyorlar. islamin tanrisini Türkiye'de gerçekten anlatsaniz ülkenin yüzde 90'ni anında dinden çıkar. Dünyada milyarlarca insan yaratıcıya inanıyor yanılıyor olamazlar diyenleri duydukça aklıma "bok yiyin, milyonlarca sinek yanılıyor olamaz" sözü gelir. Kısacası ne allah ne yaratıcı ne de tanrı var. Hayatta bir amac mi arıyorsun senden sonraki nesillere daha güzel bir dünya bırak. Bundan büyük amaç olabilir mi? Tanrı bilinmek istemiş! Bu bir insani ihtiyaçtır. farkettim ki; dünyada en çok ölmekten korkan kesim dincilerdir. Ateşte yanmak kadar korkunç bişey yoktur.

✔ arapça din kelime anlamı borç demek din kelimesnin çoğu duyun'dur oda borçlar demektir duyun i umumiyeh'yi bilirsiniz osmanlıda borçlara bakan kurumdu, arapçada bizim ''din'' dediğimiz inanç biçimlerine tabi olunan kurallar anlamına gelen kaid kökunden gelen akide sözu kullanılır kurandaki ''dinde zorlama yoktur'' ibareside esasen borçta zorlama yoktur dur. tanrı nın bizim ile iletişime geçme zorunluluğu var mı, kobay fareleri ile hiç bir şekilde iletişime geçmeden onları sadece izleyen bir deney gözlemci gibi olamaz mı şeklinde bir değerlendirmede bulunmaları gerekir.

2 - 256 ayetinde dinde zorlama yoktur, doğruluk, sapıklık dan ayrılmıştır, kim tağutu, despotları ve şeytani doktrinleri inkar edip allah 'a inanırsa, kopmaz ve sağlam bir bağa yapışmıştır. ayet bağlamında borç anlamında kullanılmadığını anlamak basit. allah 'a inanırsa, kopmaz ve sağlam bir bağa yapışmıştır" zaten aynısı kastedilmiştir. Allah'a olan şükran "borcunu" yerine getirmiş olursun inanır ve kopmazsan.

✔ evreni ahura mazda, krişna, gaia veya şişe tanrısı değil, arap putu allah'ın yarattığının ispati ne? allah'ı farklı ve üstün kılan ne? ahura mazda salgın kontrolünü zerdüşte avesta 'da güzel güzel anlatırken, el lahın resülünün uçkuru dışında tek bir ayrıntılı bilgisi yok. Namaz yok, abdest yok, oruç bile muallak. Tecavüz cezası yok, salgın yok. Tek derdi kandıramadıklarını korkutmak. Ortadoğu dinlerinde allah kavramı tutarsız ve siyasi amaç yüklü. Lombelico del Mondo dan Virtual Reality öyküler. Holos, Holy, Hologram, biri bütünse, biri kutsalsa, biri de gerçekliğin kaydı ise Cosmo kayıt mıdır gerçeklik midir? dine inananların derdi yok olmaktan korkmak bir Tanrı varsa o yaşadığınız evren dir hayatınıza ipotek koymayın

kim allah'a borç vermek ister, amaç kitaba girmiş işte. hiç kredi kullanmadığımız halde her yere borçlu doğuyooz Ekonomik sistemi çözemeyen; din, devlet, adalet, siyaset v.s gibi kavramları anlayamaz, algılayamaz. Okunması gereken tek kitap evren. evrene gerek var mıydı, Tanrı kendi mükemmelliğinde, ihtiyacı yok takılsaydı sonsuza kadar, bize gerek var mıydı? Tanrı bile bize mecbur tanrı olabilmek için. nihai hakikate ulaşmanın tek yol allah'ın bizzat arz-ı endam etmesi yoksa bu muhabbet bitmez. Tanrı bize muhtaç ise bir açığı var demek dir ki o zaman onu yenebiliriz.

cevheri akıl olan ve onu tanrı edinmeyen insan, ne kayıpta dır, insan tanrıyı yarattı; sonra tanrı dönüp insanı yarattı. Tanrı neden mesaj gönderdi ? hangi ihtiyacına karşılık geliyoruz Tanrı nın, matrix 3 de şu replik "neden Mr. Anderson neden" yaşamak için hayvan gibi çalışmak, üremek, daha daha istemek, nefes almak için nefes kesmek, barış deyip kan akıtmak, milyonlarca yıldır bunları yaptıran hangi tanrı. akşam haberlerinde ırzına geçilmiş 1-2 yaşındaki çocuğun haberini gorüp vahvah demek için mi yaşıyoruz? kabe de allaha dönen arsızlığın üstünü örmek için mi? tanrının hangi açığını kapatmak için yaşıyoruz?

Is It Real Or Not? Ne büyük bir tanrıyım ben ki yarattığımı senaryoda oynatır hem zevkim gereği huriler şaraplar dolu cennete yolar kimisini ateşli cehenneme yolarım yetmez kendi dini uğruna yarattıklarımı birbirine kırdırırım, nekadar güçlüyüm ki ben akıllı yaratığımı gerizekalıya çevirdim ben bile kendimden korkarım kendime bişey yaparım diye. insanlara korkuyu dayat ondan istediğini al. dindarların küstahlığı midemi bulandırıyor, empoze edilen allah ve din, arabın kokuşmuş hikâyeleri ve bütün anlattıkları aslında insanı anlatıyor. kim allah'a borç vermek ister, amaç kitaba girmiş işte.

✔ meleklerin isimlendirilmesi. cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil vb.) Allah’ın iş ve oluşu (şe’n/emr) meydana getiriyorken ki melekeleri dir. allah dan gayrı birer ikinci (şefi’) değil. zamanla allah’ın yapıp edişini, edip eyleyişini (melekelerini) bu isimlerle ifadelendirmişler.

Cebr-El: Tanrı’nın gücü…
Azra-El: Tanrı’nın durduruşu/engelleyişi…
Mika-El: Tanrı’nın övülüşü, tesbihi…
İsraf-El: Tanrı’nın soluğu, nefesi…
Samu-El: Tanrı’nın işitişi/Tanrı’yı duyan…
İsra-El: Tanrı’nın yürüyüşü/Tanrı ile yürüyen…
Rafe-El: Tanrı’nın yüceliği/Tanrı’ya yükselen…

Bunların hepsi İbranice… Böyle yüzlerce isim var. Yahudi isimleri genellikle böyledir.

Adı üzerinde Cebrail Allah’ın konuşma/vayhetme gücünü,
Mikail mevsimleri yaratma gücünü,
Ezrail ölüm,
İsrafil hayat ve yaşam verme gücünü ifade eden özellikleri/melekeleridir.

Bu isimlerin zamanla Tanrı’dan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklarmış gibi algılandığını görüyoruz. Kur’an yer yer bu muhayyileye hitap etmekle birlikte dönüştürmüş ve hepsini “tek bir Allah’ın” güzel isimlerinde toplayarak “Esmau’l-Hüsna”yı getirmiştir. Bu kültürden hareketle Abdullah (Allah’ın kulu), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın ışığı), Nimetullah (Allah’ın nimeti), Lutfullah (Allah’ın nimeti) vb. Müslüman isimleri doğmuştur.

bu isim ve sıfatlar Allah’ın “melekeleri” oluyor. O’ndan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklar değil; O’nun kendisi de değil; alemde yani tarihte, hayatta, tabiatta ve insanda tecelli eden iş ve oluşu, yapıp edişi, edip eyleyişi…

Kur’an’ın ilk muhataplarına sorsan bir Allah’a inanırlar ve fakat O’nun “samed” olduğunu kabul etmezlerdi. Gökte bir tanrıya inanmakla birlikte, O’nun, tanrılığı alt tanrılarla (min dunillah) bölüştüğünü, paylaştığını düşünürlerdi. İşte samed ilkesi bunu reddediyor. Allah’ın tanrılıkta bölünmez, paylaşma ve ortaklık kabul etmez bir bütün olduğunu ilan ediyor. Bunun içindir ki özellikle ilk sureler Allah isminden ziyade O’nun “melekelerine” vurgu yapar. Şunu demek ister: Bir Allah’a inanmak yetmez, O’nun alemle; tarihle, hayatla, insanla, tabiatla dinamik ilişki içinde olduğuna, güçleri, isimleri, melekeleri ile aramızda olduğuna da inanacaksınız… Şu halde “Her kim Allah’ın alemdeki tasarrufunun bin bir çeşit görünümlerine yani “melekelerine” düşman olursa Allah’a düşmanlık göstermiş olur” ne demek anlaşılıyor olmalı…

Keza “Kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe iman ederse…” de şu oluyor: “Kim insanla, tarihle, hayatla ve tabiatla iletişim içinde olan Allah’a; alemde tecelli eden güçlerine (melaiketihi), tarih boyunca gelen elçilerine (rusulihi), kitaplarına/hitaplarına (kutubihi), gelecekte de (yevmu’l-ahir) hesap soracağına iman ederse… İşte böyle insanlıkla canlı ve dinamik ilişki içinde olan (hayyu gayyum) Allah’a iman ederse, bilsin ki, kopmayan bir kulpa yapışmış olur ki asıl iman da budur. Yoksa müşriklerin gökte oturup duran, yarattıkları ile iletişimsiz, yetkilerini alt tanrılara (dunillah) devretmiş, vurdumduymaz tanrısı o “Gökteki”ne (Mülk; 67/16-17) değil…
“Allah’ın meleklerle konuşması” ise metafiziği kavratma amaçlı olduğu için teşhis (kişileştirme) ve intak (dile getirip konuşturma) anlatım sanatları kullanılarak aktarılan Aliya İzzetbegoviç’in tabiri ile “semavi prolog” (gökteki ilk konuşma) oluyor.

Yunus Emre’nin “Sordum sarı çiçeğe” ilahisinde çiçekle girdiği diyalog veya Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” (Kutlu Bilgi) adlı eserinde dört şey: Devlet/adalet/hükümdar (Kün-Toğdı), mutluluk (Ay-Toldı), akıl (Öğdülmiş), akibet (Odgurmuş)’u birbiriyle konuşturması, kişileştirmesi, diyaloglaştırması gibi… Böyle anlatımlar çoktur. Bunlara edebiyatta gerçeküstücü öykülendirme deniyor.

Allah’ın melekler ve iblisle konuşması de böyledir. Yani sembolik olup aslında ortada Allah’tan başka kimse yoktur. Allah bir takım olay ve durumları kişileştirmekte, sonra da kişileştirdiğini dile getirip konuşturmaktadır. Aksi halde Allah’a yer, zaman, mekan, meclis biçmiş oluruz. Dağları, yeryüzünü, insanın iç dünyasını, vicdanını (ahd-i misak ayeti), ellerini, derilerini dile getirip konuşturması veya güneşi, ayı, yıldızları vs. dile gelip konuşmaya çağırması da böyledir. Bunlar metafiziği kavratma amaçlı yerlerde böyle olup Kur’an’da örnekleri çoktur. Fakat örneğin kıssalar böyle değildir. Onlara da toplumsal gerçekçi öykülendirme diyoruz.

Kendisine Allah hitap ederken Peygamberimizin algıladığı/gördüğü şeyin “Allah’ın gücü” olduğunu ve asasında “Cebrail” (Tanrı’nın gücü) diye buna dendiğini şu rivayetlerden de anlarız: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: “Rabbim bana en güzel bir surette geldi” ve “Ey Muhammed!” dedi…” (Tirmizi; Tefsir, Sad, 3231, 3232). Yani “Melek/Cebrail olarak bana en güzel surette görünen şey Rabbimin vahyetme gücüydü.” demek istiyor…

Yani “Gördüğü şey Allah’ın kendisi değildi; bilakis Allah’ın gücünün, eşiz güzelliğe sahip görkeminin her yanı kaplaması (zu merratin fe’steva), yüksek ufuk çizgisinde belirmesi (ufuki’l-a’la), yaklaşarak iyice sarkması (dena fetedella), aralarında iki yay hatta daha da yakın mesafeye (gabe gavseyni ev edna) kadar belirerek görünmesiydi” demek istiyorlar (Necm; 53/6-9). İşte buna Allah’ın gücü (Cebrail) diyoruz. Allah’ın kendisi değil; ondan ayrı bir varlık da değil; bilakis onun güç/konuşma/vahyetme melekesi… Bu melekenin kolay algılanması için “kişileştirme” yapılarak ifade edildiğine dikkat ediniz…
Keza “Yeryüzünde dolanan seyyah melekler vardır, zikr edenleri gözleyen melekleri vardır, rahmet melekleri, gazap melekleri vardır, ölüm meleği vardır, dağların meleği gelerek şöyle dedi…” vb. rivayetler hep tek bir Allah’ın aramızda dolanan gücünü, kudretini, bilmesini, görmesini, sevgisini, merhametini, öfkesini, kızgınlığını, yapmasını, etmesini, eylemesini yani binbir çeşit “melekelerini” kavratmak için kullanılan ifadelerdir. Allah’ın insanda ve alemde tezahür eden melekeleri ve bunun görkemi, büyüklüğü…

Kur’an’da melek, melekut, mülk, melekutu’s-semavati ve’l-arz kavram ve ifadeleriyle hep bu görkemin ve büyüklüğün anlatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Örneğin (aynı kökten gelen) “Mülk” suresinin hemen başında şöyle denir: “Şu görkemli egemenliğin sahibi (bi yedihi’l-mülk) ne yücedir!” Sonra sure boyunca “bi yedihi’l-mülk”ten örnekler verilir: Hayat ve ölüm… Yedi kat gök…Işık saçan yıldızlarla süslenmiş dünya göğü… İnsanın iç dünyasında (zati’s-sudur) olup bitenler…Ürünlerle (rızk) dolu yeryüzü…Sıra sıra kanat çırparak uçuşan kuşlar…Kulaklar, gözler ve gönüller verilerek inşa edilmiş insan…Ve sure şöyle biter: “Bir sabah kalktınız sular çekilmiş, kim getirecek size suyu? (Mülk; 67/1-30)

Bütün bunlar Allah’ın güç ve kudret “melekelerinin” (melaiketihi) tezahürü sonucu (ez-Zahir) olan yerin ve göğün “melekutu”dur (melekutu’s-semavati ve’l-arz). Allah işte bu görkemli egemenliğin sahibidir (bi yedihi’l-mülk): “Haydi, çevir gözünü, bir kusur görebiliyor musun? Sonra tekrar tekrar bak, aradığını bulamayacak, yorulup aciz kalacaksın!” (Mülk; 67/3-4)…
Nedir insanoğlunun aradığı?
Görüneni bırakıp görünmeyenler üzerinden spekülasyonlar yapmak… Hayatı, ölümü, yeri, göğü, yıldızları, iç dünyasını, uçuşan kuşları, kulakları, gözleri, gönülleri vs. atıp tutmaların konusu yapmak, yani bunlar üzerinden ğaybı taşlamak! Oysa böyle yapanları bekleyen alevli bir ateşten başkası değildir (Mülk; 67/5): “Tepelerinde sıra sıra kanat çırparak uçuşan kuşları (tayri fevgahum saffat) görmüyorlar mı? (Mülk; 67/19).

saffat, saf saf, sıra sıra” anlamına geliyor. “Göklerde ve yerde olan kimseler (örneğin) sıra sıra uçuşan kuşlar (tayru saffat) O’nu yüceltir, hepsinin salatı ve teshibi vardır. Göklerin ve yerin egemenliği (mülku’s-semavati ve’l-arz) Allah’ındır.” (Nur; 24/41-42)… “Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Elbette biziz saf saf dizilenler, biziz! Elbette biziz o tesbih edenler, biziz!” (Saffat; 37/164-166)…
Karşılaştırmalı olarak ilgili yerleri inceleyin, yerde ve göklerde sıra sıra, saf saf dizilmiş olanların bir takım tabiat varlıkları (ay, güneş, bulutlar, gökgürültüsü, yıldırımlar, yıldızlar, gezegenler, kuşlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, dağlar, dereler, ırmaklar, göller, denizler vs.) olduğunu, Kur’an’ın bunlara “yerin ve göklerin melekutu” (meleketu’s-semavati ve’l-arz), “O’nun görkemli egemenliği” (bi yedihi’l-mülk) dediğini göreceksiniz. Dolayısıyla “melaiketihi” (O’nun melekeleri/güçleri) bununla ilgilidir. O günkü yerleşik ve yaygın din dilinde öyle dendiği için Kur’an bu dil üzerinden konuşmaktadır.

şeytan veya iblis kavramları, teşhis ve intak sanatı kullanılarak şahıslaştırılıp konuşturulan alemdeki “kötülük durumlarını” ve insandaki “kötülük dürtülerini” ifade ediyor. Yoksa insanın dışında kazma dişli, çirkin suratlı harici bir varlık değildir. Bunu en iyi Peygamberimizin şu sözlerinden anlarız: “Şeytan, sizin içinizde kanın damarda dolandığı gibi dolanır.” (Buhari; İtikaf, 956), “Şeytan uyuyanın genzinde geceler” (Buhari; Bed’ul-Halk, 1359) “Şeytan da, melek de insanoğluna birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki bu Allah'tandır ve hemen Allaha hamdetsin. Kim de içinde kötülük ve inkara çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah'a sığınsın.” (Tirmizi; Tefsir, 2991).

quran’a göre cinlerin/şeytanların tabiatı kavurucu ateş dir. hicr 27 de. şeytan hep insanla ilişkilendirilerek tasvir ediliyor: İçinde dolanır (öfke, hırs, şehvet kabarması), burnundan solumak, kalbine atar (içine doğurur, aklına getirir). Şu halde “kavurucu ateş” kızgınlık, şehvet, öfke, haset, ihtiras gibi dürtülerin ifadesi oluyor. Demek ki iç dünyamızda (zati’s-sudur) “kanın damarda dolandığı gibi dolanan” öfke, kızgınlık, hırs, haset, ihtiras, şehvet vb. dürtüler kişileştirilerek, canlı bir varlıkmış gibi resmedilerek “şeytan” adını alıyor. Bunlar bizi ve çevremizi ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi yer bitirir.

din dili, kötülere “şeytan” iyilere “melek” diyerek olayları, durumları, duyguları ve dürtüleri kişileştiriyor. İçimizde olanları, dışımıza çıkarıp harici varlıkmış gibi resmederek, kolay anlaşılır, tavır ve vaziyet alınır hale getiriyor. Metafizik olmakla birlikte gayet canlı ve dinamik bir diyaloji (ikili etki-tepki iletişimi) kuruyor. “Dini tecrübe” bu açıdan bilimsel dil ve metotlar dan farklıdır.

quran’da bu kök den gelen kavramları tasnif edersek: mülk, güç, melik, güç sahibi (özne), meleke güç fiili (yüklem), melek fiilin mef’ulu (yüklemin nesnesi), melekut da fiil/yüklem alanı veya sahası oluyor. el-melik, melekelerini kullanarak melaikeyi ortaya çıkarıyor, bunların tezahür ettiği sahaya (alem) melekut diyor. Bunu için mülk allah’ın oluyor.

✔ quran'da fi dinil meliki yusuf 76 'da "kralın dinine göre - kralın yasalarına göre" anlamına gelen "fi dini el meliki" devlette kültürsel yaşam tarzının hukuk ve can güvenliğinin din ile yürütüldüğünün açıklaması 'dır din. emeviler döneminde yayılan fetihlere göre din kavramı ulvi-yüce kıvama evrimleşmiş, siyasi amaç uğruna ayetler biçimlenmiş muhammed'in ölümünden 300 yıl sonra. ağzımızda hoh yaptığımızda sıcak, hüh yaptığımızda soğuk üflüyoruz. hoh ciğerlerimizin içerisindeki sıcak havayı üfleriz, hüh yaptığımızda burun dan çektiğimiz dışarıdaki havayı tekrar üflüyoruz. tamamen coğrafya koşulları gereği öyle. muhammed'in hadisleri evrensel-dünyasal değil'dir dolayısıyla, arabi coğrafya insanlarına peygamber-devlet başkanı idi muhammed.

din ile kültür aynıdır, islam ile toplumsal çevre örtüşmesi için arap gibi yaşamak gerek, aksi halde islam yöresel kalır. arap kültürü arap dini, tarihi birikimi ve arap yöresi izdüşümü 'dür, yahudi kültürü yahudi dini, tarihi birikimi ve yahudi yöresi 'nin izdüşümü 'dür. islam, arap yöresi tasavvurunu- tasarımını salık verir.

beyin, veri olarak depoladığı anıları kullanıyor epey sonra, ve yıllaşan anıları başka bölgeye taşırken beyin bu taşımayı beden uyku sırasında yapıyor, beden uyuyor ve gözler kapalı yani gözler den veri gelmiyor beyin'e ama beyin uyumuyor, bu sırada anıların taşınmasının verilerini - depolanmış uzak anıları, bize rüya olarak yansıtıyor, beyin'imizin gözlerden gelen veriyi işleyen kısmı. bu sebeple gözlerimiz açık iken yani uyanık iken rüya görmüyoruz, körler için de böyle, rüya için uyumak şart. beyin, deneyimsel olarak kayıt etmediği anıları rüya olarak göstermez, gösteremez canlılara, veri yok çünkü beyinde.

beynimizde olan veriyi rüya olarak görebiliriz yalnızca, ruh diye birşey yok gerçekte. antik mısır'da insan gölgesi(la), ilk ruh(ba) kavramının öncü fikri idi. nasıl ki gölge, insan bedeni(ka) nden ayrılıp insan'a geri dönüyorsa, rüyanın da, gölge gibi insan uyurken bedeni nden ayrılıp dolaşan ruh'un deneyimleri olduğunu sanmışlar ve rüya gören beyin işlevini, ba adı ile savlayıp, uyku dan uyanınca beden(ka)'e geri dönen ba'nın rüyasını, gerçekte yaşandığını varsaymışlar. bu kurguyu ankh simgesine işlemişler.

ankh sağı ba/ruh,
ankh solu la/gölge,
ankh alt dik çizgi ka/beden,
ankh üst çember ranupertemhru/duat/hamunaptra

oysa beynimiz ne gösteriyorsa rüyada, onu önce den depo etmiş, işlemiş, uzak anı olmuş ve artık başka yere taşıyor demek dir beden uyur iken. haliyle ruh rüya görmez, olasılıkla ruh yoktur gerçekte.

✔ süryanice 'nin quran üzerindeki etkisi. quran'ın tarihteki izleri -5

✔ ölmüş firavun cesetlerine yapılan mumyalama işlemi sona erdiğinde mumyalanmış firavuna ağız açmak seremonisi, bakara 72 ayetine aktarılmış, mitos anlatısından ayete dönüşmüş, dokundurulan et ile dirilen ölü. tıpkı isra13-15. ayetlerinde, allahın boyna doladığı kuş söyleminde olduğu gibi. allahın boyna doladığı kuş isra13-15.ayetleri, antik mısır’ın tanrı thoth ve ba-ruh inancının metafor yordam anlatısının mitosa-ayete dönüşmesi ile sonraki nesil insanlarına aktarılmış ki antik yıllarda bu yordam, yazılı tarihin aktarılma biçimi idi.

✔ opening of the mouth ceremony yazıp aratın bilgisini bulursunuz. bakara 72, isra 13-15 nc ayetler, antik mısır dan betra/bekke 'ye ulaşan kervancı nabatiler tarafından metinsel olarak hazırlanmış olmalı.

✔ bakara 73 'de, firavun mumyasına yapılan ağız açmak ritüeli 'nin kuran'a geçmiş olması, diğer ayetlerin de mitoslardan geldiğinin işareti. ilk allah adı, gassanilerin eloh dan allah türettiği 250 yılından beri var. gassaniler eloh dan türetmiş allah'ı. 6.yüzyıl arap siyasetine göre konuşan allah'ın-muhammed'in ayetlerini, taklidi iman ederek, yaşadığımız 21.yüzyıl'a uyarlamak akıldışılık 'dır. allah, muhammed'in siyasi eylem/yasa yürütme organı idi. ortadoğuda hânedanlık içerisinden lugal/kral olan kişiler, tanrı vekili idi zaten ve bu normal bi durum idi.

✔ insan aracılı peygamberlik sistemi, hânedanlık dan vekil olma sistemini değiştirip, tanrı'nın seçtiği iddia edilen rasul/elçi sistemini getirdi ve bunun mücadelesi siyasi olarak verildi. bu sebeple peygamberler hep siyasi ayetler yazmışlar, savaşlar, vergiler, ganimetler, istilâlar yapmışlar, devlet/toplum yönetmek amaçlı. allah'ın var hâli, peygamberlerin var hâli ile aynı periyod, aynı vektör. peygambersiz allah'ın kendi yok çünkü. islam ayetlerinin, insan ürünü hükümet yasaları olduğunu islam dünyası farkına varmaz ise, bilim ve teknolojiyi, dinsiz hurafesiz batı dan almaya devam edecekler böyle.

Schumann Rezonansı, dünyanın Manyetik Alanları Değişirse

hz süleyman'ın Anahtarı cin, Karanlık Varlıklara Hükmetmek